Stefan Zweig, “Ungeduld Des Herzens” isimli kitabında iki tür acıma duygusundan bahseder;
Birincisi duygusal, zayıf ve anlamsız, ikincisi de duygusal olmayan, güçlü ve ne istediğini bilen bir acıma duygusu…
Mesela küçük bir çocuk, seyrettiği çizgi filmdeki farenin ölümüne hüngür hüngür ağlayabilir. Akan gözyaşları, çocuğun ne kadar vicdanlı ve mantıklı düşünen birisi olduğu anlamına gelmez. Sadece içindeki şefkat ve acıma duygusu, yaşıyla orantılı bir şekilde kendini göstermiştir.
Benzer şekilde yüzlerce insanı gözünü kırpmadan öldürebilen bir katil, kedisi hastalanınca üzüntüden yatağa düşebilir. Bu durum da o kişinin merhamet timsali bir insan olduğunu göstermez.
Bir doktor, hastasının kangren olan bacağını canı acıyacak diye kesmezse buna merhamet denmez.
Avını parçalayan aslana karşı nefret duymak, en hafif tabirle cahilliktir.
Neyse, tabirler ağırlaşmadan biz asıl konumuza geçelim.
Tehlikeli merhamet
Adamın biri bayramda şöyle bir Tweet atmış;
"Madem kurban kesmenin amacı fakirlere yardım etmek... O zaman hayvanları katletmek yerine niçin kasaptan alıp vermiyorsunuz?"
“İnsanın fikri neyse, zikri de odur,” diyeceğim ama diyemiyorum. Çünkü ortada fikir yok.
Mantık bilimini bile çaresiz bırakan bu yorumun tek bir açıklaması var; Hayvanseverlik ambalajına sarılmış çakırkeyif bir din düşmanlığı!
Çakırkeyif diyorum çünkü fikirler gerçekten ayakta sallanıyor.
Hiçbir şey eyleme geçmiş cahillik kadar korkutucu olmuyor.
Tez, antitez, sentez
Önce "hayvanlar ölmesin" diye slogan attılar. Biz de “İyi de bayramla hayvan ölümleri (!) arasında hiçbir ilişki yok. Gidin, dünya et tüketimi haritasını inceleyin” dedik.
(Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından yapılan “The State of Food and Agriculture” adlı araştırma sonuçlarına göre, bir yılda kişi başına düşen 120 kg et miktarı ile Amerika listenin başında. Daha sonra 111,5 kg ile Avusturalya, 90,7 kg ile İtalya ve 88 kg ile Almanya geliyor. Türkiye'de ise bu miktar 25,3 kg. Yani medeni (!) ülkelerle aramızda bayağı bir fark var.)
Baktılar, Kurban Bayramı olmayan ülkelerde daha fazla et tüketiliyor. Bu sefer "Hayvanlar vahşice öldürülüyor. Bari kesmeden önce hayvanları uyutun!" dediler. Biz de bu sefer "Sizce boğularak ölmek mi daha zor, boğazı kesilerek mi?" diye sorduk.
"Ayy, içim kalktı. Ne biçim sorular soruyorsun?" dediler.
"İyi de" dedik biz de. "Büyük bir keyifle hafta sonlarında ailecek balık tutuyorsunuz. Hayvanlar boğulurken sevinç çığlıkları atıyorsunuz. Niye narkozlu olta ucu imalatı için gösteri falan yapmıyorsunuz? Acıma duygunuzun harekete geçmesi için illa kan mı olması lazım?"
Baktılar bu da olmadı. En son "Tamam kesin kurbanınızı da bunu bir dinî vecibe olarak yapmak ne kadar doğru?" dediler.
Geldikleri nokta içler acısı ama yine de insanın içini acıtıyor.
Saçma sapan inanışlara ve komik ritüellere şapka çıkartan bu insanların, Müslüman bir ülkede Müslümanlara karşı yaptığı bu saygısızlığı insanın içi kaldırmıyor.
Soruyorum!
Kurban kesilmesine karşısınız! Peki, mantar gibi çoğalan et lokantalarını niçin protesto etmiyorsunuz? Para kazanmak için hayvan kesmek normal! Ama paylaşmak, yardım etmek, fakir doyurmak gibi gayelerle dinî bir vecibeyi yerine getirmek katliam, öyle mi?
Maaşın yarısını bıraktığınız et lokantasındaki antrikotları Nusret saksıdan mı topladı?
Yıl boyunca raflarda et ürünleri sunan şirketlerin toplu kıyımlarını niçin görmezden geliyorsunuz?
Neden Avrupa’da domuz katliamını protesto eden paylaşımlar yapmıyorsunuz? Mesela bir domuzu öperken fotoğraf çektirip altına “Kardeşim benim” yazabilirsiniz. Yoksa hayvan ırkçılığı mı yapıyorsunuz?
Her sabah yumurtayı utanmadan nasıl yiyorsunuz? Sonuçta yediğiniz şey henüz doğmamış bir yavru! İçiniz hiç acımıyor mu?
Bu bakış açısıyla yediğiniz, tükettiğiniz bütün bitkisel ve hayvansal içerikli ürünler bir katliam sonucu üretildi. Ama her nedense merhamet duygularınız bir tek Kurban Bayramı’nda mesai yapıyor.
Derdiniz hayvan dostluğu mu, din düşmanlığı mı?
Bari biraz dürüst olun yahu!