Salih Uyan Türkiye Gazetesi

Okyanus ve bardak

Yıllar önceydi. Çalıştığım okula Almanya'dan bir Türk öğrenci gelmişti. Bu öğrencinin sınıf öğretmeniyle konuşuyorduk. Öğretmen dedi ki: "Hocam, ben Almanya'yı bir şey...

22 Mayıs 2018 | 83 okunma
Yıllar önceydi.
Çalıştığım okula Almanya'dan bir Türk öğrenci gelmişti. Bu öğrencinin sınıf öğretmeniyle konuşuyorduk.
Öğretmen dedi ki: "Hocam, ben Almanya'yı bir şey zannediyordum. Ama görüşlerim tamamen değişti."
"Hayırdır?" dedim. "Niye görüşleriniz değişti?"
"Hocam" dedi sınıf öğretmeni. "Almanya'da üç sene okumuş bir çocuk bizde 4. sınıfa başladı. Ama konu olarak bizden çok geride. Bizim ikinci sınıfta bitirdiğimiz matematik konularını onlar üçüncü sınıfta bile bitirememişler."
Muhabbet benim de hoşuma gitti. Milliyetçi duygularımız kabararak beş on dakika konuştuk. Alman eğitim sistemini yerden yere vurduk.
Yüksek sesle İstiklal Marşını okuma kıvamına gelmeden de ayrıldık.
Şimdi düşünüyorum da madem müfredatta bizden daha geriden geliyorlar, Mercedes, Audi, BMW, Siemens ve daha birçok marka bu ülkeden nasıl çıkmış?
Kimya, fizik, barış ve edebiyat dallarında toplamda 102 Nobel ödülünü nasıl almış bu adamlar?
Demek ki müfredatta ileri veya geri olmak, bir milletin ileri veya geri olmasına etki etmiyor.
Demek ki bardağı okyanusa daldırmakla, kovaya daldırmak arasında bir fark olmadığını anlamak için, gözümüzü okyanustan bardağa çevirmemiz gerekiyor.
 
O zaman oyun!
 
Yeni Zelanda’da okumayı beş yaşında öğrenmiş çocuklarla, yedi yaşında öğrenmiş olanlar üzerinde bir araştırma yapılmış.
On bir yaşına geldiklerinde, her iki grubun da okuma becerileri aynı düzeydeymiş. Ancak, okumayı yedi yaşında öğrenmiş olanların, okuduğunu anlama düzeyinin daha yüksek olduğu görülmüş.
Yani iki sene daha fazla oyun oynayan öğrencilerin bilişsel kavrama düzeyleri, yaşıtlarına göre daha iyi durumdaymış.
“Bizim çocuk ilkokula başladığında okuma yazmayı biliyordu!” diye övünen anne babalara ve konular yetişmeyecek diye beden eğitimi dersinde matematik işleyen sınıf öğretmenlerine duyurulur.
 
Cihada servisle gitmek!
 
Çocuklara rahatsız edici derecede iyi davranılan okulların devri kapanmak üzere. Artık okul reklamlarında eli ayağı çamurlu, toprakla uğraşan çocuk görselleri kullanılıyor.
Birkaç yıldır Kore’de sınıfı süpüren, Japonya’da servis kullanmayan çocuklardan övgüyle bahsediyoruz.
Yağmur başladığında nöbetçi öğretmenlerin büyük bir panikle herkesi içeri soktuğu okullar da artık revaçta değil. "Bırakın, ıslansınlar!" diyen okul müdürleri artık daha çok tutuluyor.
Çünkü sorumluluk almayı bilmeyen, hayatla ilişkisi kopuk, iletişim gücü sıfırın altında olan bir nesil geliyor. Üşümeyen, yorulmayan, acıkmayan, üzülmeyen, canı sıkılmayan çocuklar toplumun geleceğini tehdit ediyor.
Bir seminerde konuşmacı bu konudan bahsederken “Haydi, cihada gidiyoruz desek, servis var mı diye soracak bir nesil yetişiyor!” demişti.
Tespit mükemmel değil mi?
 
Uzun lafın kısası
 
Biruni Üniversitesi Rektörü Adnan Yüksel geçtiğimiz haftalarda okulumuzu ziyaret etti. Sohbet sırasında bir öğretmenimiz, "Hocam, anne babaların çocukların ders çalışmalarıyla ilgili tutumları nasıl olmalı?" diye sordu. 
Adnan Hoca lafı hiç uzatmadan, üç kelimelik güçlü bir cümle kurdu.
"Hâlden anlamak lazım."
Başkası olsa belki söze “Eğitim hâlden anlama sanatıdır" diye başlayıp, "Kitap okuyarak anne baba olunmaz" şeklinde devam eder ve "Çocukların kullanım kılavuzu yoktur" diye konuşmayı sonlandırırdı.
Ama Adnan Hoca öyle bir cümle kurdu ki, içinde bin cümle eriyip gitti.
Helal olsun hocam!
 
Beni Türk öğretmenlere emanet etmeyin!
 
Radyoda Muharrem İnce’nin Rize’de yaptığı konuşmayı dinliyordum.
İnce, vaatlerini sıralarken, “Gençlerimizin iyi eğitim alabilmeleri için her yıl 10 bin kişiyi ücretsiz yurt dışına göndereceğiz” dedi.
Ben diyeyim gaf, siz deyin skandal!
Bir cumhurbaşkanı adayının “Beyin göçünü önleyeceğiz” falan demesini beklerken, “Türkiye’de iyi eğitim almanızın imkânı yok” anlamına gelen bir cümle kurması beni inceden korkuttu.
Mevcut durum çok parlak değil, biliyoruz.
Ama eğitim vizyonumuz da bu kadar karanlık olmamalı yani!

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kınayan kınasın! 21 Kasım 2024 | 153 Okunma Artırılmış gevşeklik ve yatay zekâ! 14 Kasım 2024 | 128 Okunma Sade vatandaş 07 Kasım 2024 | 42 Okunma Senarist öyle istiyor! 31 Ekim 2024 | 115 Okunma Kâbus 24 Ekim 2024 | 89 Okunma