Yeni kabine açıklanınca eğitim
camiasında “siyaset üstü” bir heyecan yaşandı. Her kesimden insan
yeni bakanın ne kadar doğru bir isim olduğu konusunda
birleşti.
Ziya Selçuk’u tanıyanlar bu
heyecanı ve sevinci anlayabilir. Tanımayanlar da yakın zamanda
tanıştığına ziyadesiyle memnun olacak diye
düşünüyorum.
Çünkü yeni Millî Eğitim
Bakanımız;
-Eğitimi iyi biliyor.
Yaklaştığınızda üzerine sinmiş tebeşir ve mürekkep kokusu hemen
fark ediliyor.
-Tam bir ezber bozma ustası. Ön
kabul ve ön yargıya uzak, öngörü ve hoşgörüye yakın
duruyor.
- Pedagojiyi ideolojinin önünde
tutuyor.
- Düşünce dünyasında Doğu-Batı
trafiği çift yönlü akıyor. Kes-yapıştır bir sistemle medeniyet
tasavvurunun mümkün olmadığını savunuyor.
- Yaygın bir aydın hastalığı olan
Batı kompleksinden izler taşımıyor.
- Karnenin sol tarafı kadar sağ
tarafını da önemsiyor. Terbiye olmadan talimin bir işe
yaramayacağını iyi biliyor.
- İyi bir konuşmacı. Alçak ses
tonuyla, yüksek seviyeden konuşabiliyor.
- Dilinde akademik zehirlenme
belirtileri yok. Eğitimden bahsederken gri renkli, donuk ve bir
tarım makinesinin kullanım kılavuzunu andıran mekanik terimlerden
uzak duruyor.
-Onca birikimi ve tecrübesine
rağmen rol yapmadan mütevazı olmayı becerebiliyor.
-“Kimi öğretmen iklim
oluşturur. Kimisi de hava durumu sunar!” sözüyle
öğretmenliği, “Eğitim emzirmektir!” sözüyle de eğitimi
yeniden tarif ediyor.
- En önemlisi de eğitimle ilgili
bir derdi var ve bunu her konuşmasında hissettiriyor.
On numara
sorular
Ziya Selçuk’u en son Antalya'da
katıldığım bir seminerde dinlemiştim. Notlarımı karıştırdım.
Konuşmasına başlamadan önce salondaki eğitimcilere sorular
sormuş.
Eğitimciler olarak bu on sorunun
cevabı üzerine düşünsek bize yeter!
İşte o sorular;
1- Hangi öğrencilerin başarılı,
hangilerinin başarısız olacağıyla ilgili öngörülerinizin hep
tutması size ne hissettiriyor?
2- Başarısız diye nitelediğiniz
öğrenciler acaba sizin için ne hissediyorlardır?
3- “Öğrenemiyor” demek
“öğretemiyorum” demekten daha mı kolay?
4- Çocuklara kendilerini sadece
öğrenci gibi mi hissettirdiniz? Yoksa bilim insanı, avukat, şovmen,
ressam vs. gibi mi?
5- “Her gelen nesil bir
öncekini aratıyor!” diyor musunuz?
6- İçinizden hiç "Keşke
benim sınıfımda olmasaydı!" dediğiniz öğrenciler oldu
mu?
7- "TEOG sınavına bazı
öğrenciler girmeseydi okul puanımız yükselirdi" dediğiniz
oldu mu?
8- Türkiye'deki öğrenciler
Kanada'da okusa daha mutlu ve başarılı olurlar mı
sizce?
9- Veliler olmasa okulu ne güzel
idare ederdik diye düşündünüz mü hiç?
10- Öğrenciler arasındaki
bireysel farklılıklar dikkate alınıp çalışmalar planlanıyor. Peki
öğretmenler arasındaki bireysel farklılıklar üzerine neden
çalışmalar yapılmıyor?
Vallahi
bravo!
Kendimi Ziya Selçuk'un yerine
koyuyorum.
Yıllarca sistemi eleştirmişim.
Yapılması gerekenleri sıralamışım. Eğitimle ilgili söz sahibi
olmuşum.
Eğitimle ilgili bütün
etkinliklere davet ediliyorum. Bir de okul açmışım.
Sonra Millî Eğitim Bakanı
olmam isteniyor. Ne yapardım acaba?
Kabul etmezdim
herhâlde.
Endişem, kamuoyundaki beklentiyle
doğru orantılı olarak zirve yapardı.
Başarısız olmaktan, itibarımı
kaybetmekten korkardım. Siyaset sahnesinde eleştirel düşünme
becerilerimi ve analiz-sentez yeteneğimi kaybedip, "Dün
dündür, bugün bugündür" kıvamına gelmekten endişe
ederdim.
Ama Ziya Selçuk böyle yapmadı ve
zor olanı seçti.
Şimdi kendisini zor, eğitim
camiasını güzel günler bekliyor.
Helal olsun!
Lise
yılları
Yıllar önce aynı sıraları
paylaştığımız liseden sınıf arkadaşlarım Mustafa Varank ve Mehmet
Kasapoğlu yeni kabinede bakan olarak görev aldılar.
Sanayi, teknoloji, spor ve
gençlik adına büyük başarılara imza atacaklarına emin olduğum
sevgili arkadaşlarımı, pardon sayın bakanlarımızı tebrik
ediyorum.
Ve bu başarılarından dolayı
acayip gurur duyuyorum.
Onlara da helal
olsun!