Salih Uyan Türkiye Gazetesi

Tatil notlarından yazı çıkarmak

Birçok ünlü yazar gençlere tavsiye verirken, “Yanınızda kalem kâğıt bulundurun ve not alın!” diyor. Ben de verilen tavsiyeye uyup tatilde cep telefonuma birkaç not almıştım. Bu notları...

31 Temmuz 2018 | 81 okunma
Birçok ünlü yazar gençlere tavsiye verirken, “Yanınızda kalem kâğıt bulundurun ve not alın!” diyor.
Ben de verilen tavsiyeye uyup tatilde cep telefonuma birkaç not almıştım. Bu notları okurken birden toplanıp yazı oldular.
Ben de müdahale etmedim artık.
 
Sakin ol şampiyon!
 
Ayıptır yazması, çocuklarla denize gittik.
Kuma ayak bastığımız anda “Şimdi mi girelim, biraz güneşlenip öyle mi girelim?” diye tartışma başladı. Sonunda “İyice ısınıp atlayalım, daha zevkli olur” diye karar verdik.
Bu arada deniz gözlüklerini denedik. Çocuklar tek olan paleti kim takacak kavgasına tutuştu. Şemsiyenin gölgesini büyütmek için açıya ayar çektik.
Her şey hazır olunca, bu sefer denize nasıl girelim diye tartıştık. Yavaş girince alışması zor olduğu için “Bir, iki, üç” diye sayıp koşarak ve bağırarak kendimizi suya attık.
Ortalığı iyice bir köpürttükten sonra denize methiyeler düzdük hep birlikte.
Cam gibi, dibi gözüküyor, git git derinleşmiyor falan…
Suya iyice alışınca aksiyon başladı. Taklalar, nefes tutma yarışları, deve güreşi, boy vermeler, dipten kum almalar, omuzdan çocuk atmalar…
Yüzme haricinde her türlü garip atraksiyonu yaptıktan sonra yine büyük bir gürültüyle çıktık. Havluları serip yattık ama içimiz hâlâ kıpır kıpır.
Rahat duramıyoruz.
            ***
Bu sırada iki genç geldi yan tarafa. Pek konuşmadan şemsiyeyi kuma diktiler ve çantalarını açıp palet, zıpkın, gözlük falan çıkardılar. Sonra sakin bir şekilde suya girdiler.
Zıpkınlı olan fazla açılmadı. Arada bir dalıp çıktı. Diğeri iyice açıldı ve yarım saatten fazla hiç durmadan yüzdü.
Sonra yine sakin bir şekilde çıkıp şemsiyenin altına uzanıp kitap okudular.
Bir ara, “Birader, balık vuramadın mı?” diye bağırasım geldi ama vazgeçtim.
            ***
Ve bir kez daha çok iyi anladım ki…
Olaya hâkimiyetinle çıkardığın ses arasında ters orantılı bir ilişki var. Yani bir konuda ne kadar iyiysen, o kadar az gürültü, patırtı yapıyorsun.
İşte, evde, tatilde… Her yerde aynı bu kural.
Profesyonellik, gürültü ve gereksiz heyecanı kaldırmıyor.
O zaman sükûnet!
 
Empatide doz aşımı
 
Denize gittiğimiz yerde çok fazla sivrisinek vardı. Yılın büyük bölümünü orada geçiren komşuya, “Zor olmuyor mu burada yaşamak? Sivrisinekler büyük sıkıntı” dedim.
İstanbul’dan geldiğimizi bilen adam gözlüğünün üzerinden bakıp, “Bizim sinekleri her türlü sizin trafiğinize tercih ederim” dedi ve gazetesini okumaya devam etti.
Çabuk sonlanan muhabbetin ardından eve doğru yürürken yıllar önce okulda yaşadığım başka bir olay geldi aklıma.
Dersten çıkıp nöbet yerime gitmek için asansöre binmiştim. Ana sınıfına yemek getiren iki kişi vardı asansörde.
Ve çok ağır bir yemek kokusu…
İçimden, “Yazık bu adamlara ya! Bu yağ kokusunun içinde nasıl çalışıyorlar bütün gün!” diye geçirmiştim.
O sırada aşçılardan biri, “Hocam, Allah size kolaylık versin. Bu çocuk gürültüsünde nasıl çalışıyorsunuz yahu?” deyivermişti.
Demek herkes bir şekilde yaşadığı hayata uyum sağlıyor.
O yüzden çok fazla şey yapmamak lazım!
 
Öğretmenlik yapmak ve öğretmen olmak
 
Kütahya’da eşimin dedesini ziyarete gittik. Evde bulunan misafirlerden bir tanesi öğretmen olduğumu öğrenince, “Ben okulu lise ikide bıraktım” dedi.
“Neden bıraktınız?” diye sordum.
Mehmet Amca derin bir nefes alıp anlattı.
“Matematiğim zayıf gelecekti. Kurtarmak için sözlüye kalkmak istedim. Hoca üç soru soracağını, eğer sorulardan ikisini bilirsem geçireceğini söyledi. Heyecan içinde bekledim. Birinci soruyu yapamadım. İkinci soruyu da yapamayınca hoca yerinden kalkıp yanıma geldi ve elindeki renkli tebeşirle yüzüme bir çarpı işareti çizdi. 54 kişilik sınıf kahkahadan yarılırken yüzümde çarpı işaretiyle sınıftan çıktım ve bir daha da okula dönmedim.”
“Hayırlısı böyleymiş amca be!” dedim gülümsemeye çalışarak.
“Bizimki de cahillik işte!” dedi o da gülümseyerek. “Hâlbuki yıka yüzünü, dön sınıfa. Değil mi ama?”
Bir şey diyemedim.
Mehmet Amca, 50 yıl önce yüzüne atılan çarpı işaretinin izini silmek istermiş gibi ellerini yüzünde gezdirirken, tüylerim diken diken bir hâlde oturduğum yerde kalakaldım...

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kınayan kınasın! 21 Kasım 2024 | 153 Okunma Artırılmış gevşeklik ve yatay zekâ! 14 Kasım 2024 | 128 Okunma Sade vatandaş 07 Kasım 2024 | 42 Okunma Senarist öyle istiyor! 31 Ekim 2024 | 115 Okunma Kâbus 24 Ekim 2024 | 89 Okunma