Son yıllarda her şey ve herkes büyük bir hızla değer kaybediyor.
“Onun için değer miydi bu kadar üzülmeye?”, “Bunun için değer miydi o kadar çabaya?” derken vazgeçişler ardı ardına sıralanıyor.
Hiçbir kâr amacı gütmeden, maliyetine vazgeçişler...
Zorluklar karşısında dayanma gücü bulamayanlar, yenilgiyi özgürlük ambalajına sarıp rahatlıyor. Gençler sabır ve hoşgörüyü artık sadece atasözlerinde kullanıyor.
“Ben” güçlendikçe, sen, o, siz, biz siliniyor birbiri ardına.
Vazgeçişler ve yenilgileri kamufle etmek için tasarlanmış süslü vitrinlerde, narsisizmden beslenen “ben” merkezli kişisel gelişim sloganları sunuluyor insanlara.
Ve günün sonunda kişisel menfaatler ve konfor bağımlılığı tavan yaparken, insanı insan yapan tüm meziyetlerde bir tenzilat başlıyor.
Asıl mesele
“Değer mi?” sorusunu bir vazgeçiş argümanı olarak kullananlara dikkat edin!
“Değer tabii, bunun için her şeye değer!” diyebileceğimiz bir şey yoksa hayatımızda…
Yaşadığımız şu kısa hayata birkaç tane kutsal amaç sığdıramıyorsak…
Zorluklar karşısında ilk tepkimiz korkmak ve vazgeçmekse…
Yazıklar olsun bize!
Uykusuz kalmaya değecek bir hayalimiz yoksa, uykunun ne değeri olabilir!
Başkalarının rahatını kendi konforuna tercih edenler mutluluk peşinde koşmazlar. Onlar zaten mutludur. Bir ömür mutluluğu kovalayanlar ise yorgun ve mutsuz ölürler.
Mutluluğun anahtarı “Her şey Allahtan, buna da şükür!” cümlesidir.
“Vaki olanda hayır vardır!” cümlesini içine sindirerek söyleyebilmek kişisel gelişimin zirvesidir.
Asıl mesele “Bir derdim var çok şükür” diyebilmektir.
Bir hayat tek nefese sığar mı?
Güçlü insan mazeret kabul etmez. Çünkü bir hayali vardır. Hayatı yaşanılır ve değerli kılan bir hayal…
O hayalin peşinde koşarken ölüm bile değerlidir.
Sadece kendi konforunu düşünerek ve bütün değerleri değersizleştirerek hayatını kaçış ekseninde yaşayanlar içinse utanç ve pişmanlık kaçınılmazdır.
“Boş ver sen bunları. Hayatını yaşamaya bak!” diyenlerin unuttuğu bir şey var!
En nihayetinde hayat, insanın son nefesidir.
Hani derler ya, ölüm anında insanın hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer.
Herhâlde en acı şey, koca bir hayatın tek nefese sığdığı o dehşetli anda, insanın kendi hayatını utanarak seyretmesidir.
Kendimle konuşmalar
Konuşurken on düşünüp bir söylemek lazım. Çünkü bazen tasmasından kurtulan azgın cümleler, kontrolden çıkıp sahibini esir alabiliyor.
Bu yüzden bilincini uyuşturan narkozlu cümlelere çok dikkat et!
“Sabrım kalmadı! Katlanamıyorum artık!” cümlesini çok tasarruflu kullan mesela. Sabrı hayatından çıkarırsan senden geriye ne kalır!
“Vazgeç bu sevdadan!” diye akıl verenleri dinleme! Sen, bir sevda uğruna kendinden vazgeçenleri örnek al.
“Benim de bir hayatım var sonuçta” diyenlerin genelde hayatı yaşamaya değer kılan kutsal amaçlardan vazgeçenler olduğunu unutma!
“Bir daha mı geleceğiz sanki dünyaya?” diyerek anı yaşama illüzyonuna da kanma sakın! Çünkü bir saniye öncesi ve sonrasını düşünmeye katlanamayan zihinlerin afyonudur anı yaşama zırvası. Varoluş düşüncesiyle başa çıkamayan zavallıların, ölümden sonraki hayatı bir tehdit olarak algıladıkları için takvim yapraklarını hayatlarından çıkarma çabasıdır.
İçin çok sıkıldığında tehlikeli cümlelerle kendini uyuşturmak yerine, şükretmek için kaç tane sebebin olduğunu say. Her şey senden uzaklaşıyor gibi hissettiğinde, Allah’ın sana ne kadar yakın olduğunu düşünüp teselli ol.
Herkes uykudayken ellerini açıp, “Allah’ım, sen benden razı ol” diye dua et.
Allah senden razıysa, gerisi teferruattır.
Emin ol!