Bazen beğendiğim filmlerin kamera arkası görüntülerini seyrediyorum.
Filmin orijinalinde yüksek bir uçurumun tam kenarında savaşan adamlar var. Bazen iki üç metre havaya zıplayıp tekme atıyor, bazen ters perende atarken mızrak sallıyorlar. Gökyüzünde kapkara bulutların arasından şimşekler çakıyor. Gök gürültüsünün sesi, kılıç şakırtılarına karışıyor.
Aynı sahnenin kamera arkasında ise çok farklı bir dünya var.
Ortalık günlük güneşlik. Arkaya yeşil, buruşuk bir perde germişler. Önde ellerinde kör kılıçlarla bir grup adam var. Hepsinin bellerine ipler bağlanmış. Arada bir ipleri çekip adamlara akrobatik hareketler yaptırıyorlar. Sahne bitince ipler gevşiyor ve oyuncular yere iniyor.
Sağda solda çay, kahve içen tipler var. Başrol oyuncusu mızrağını kenara yaslamış, telefonda takılıyor.
Yani gözümüze doğru tutulan sahne ışıkları söndüğü anda görüntü netleşiyor. Gerçekle kurgu arasındaki o sınırda, gözlerimiz bütün detayları seçmeye...