İlk bakışta AB ile Türkiye arasında mülteci krizi üzerinde varıldığı bildirilen mutabakat, bir “al-ver”egzersizi olarak görülebilir.
Şöyle ki: AB zirvesinin sonunda yapılan açıklamaya göre, Türkiye Avrupa’ya yönelik göçmen akınını kendi sınırları içinde sıkı bir kontrol altına alacak, buna karşılık olarak da AB Türkiye’ye maddi yardımda bulunacak ve Birlik ile ilişkilerinde Ankara’ya bazı avantajlar sağlayacak. Ancak bu mutabakatın sadece bir ön anlaşmaveya bir yol haritasıolduğunu, bunun kesinleşmesi için detaylar üzerinde daha çok görüşmek gerektiğinibelirtelim. Nitekim Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yarın İstanbul’da Türk liderleriyle yapacağı görüşmeler, bu yeni pazarlık sürecinin bir parçası olacak.
Yükümlülükler...
Şimdiki şekliyle prensip mutabakatı, Türkiye’ye AB ülkelerine yönelik göç hareketini engelleyecek tedbirleri alma sorumluluğunu yüklüyor. Sınırların, kıyıların kontrolü gibi görevlerde AB Türkiye ile işbirliği yapacak. Mültecilerin Türkiye’de barındırılması için kamplar kurulacak. Bu da aslında 2 küsur milyon sığınmacının (ve yeni gelebileceklerin) Türkiye’de “misafir edilmesi” -yani kalması- anlamına gelir... Bu arada Türkiye’den istenen bir başka husus da Türkiye’den yasa dışı yollarla Avrupa’ya geçen göçmenlerin “iadelerinin kabul edilmesi”dir. Bu da Türkiye’ye ek bir sorumluluk yüklüyor.