Katar krizi baştan itibaren Türkiye’yi iki seçenekle karşı
karşıya getirdi: İhtilafta tarafsız kalmak ve kimseye angaje
olmamak veya tavrını ortaya koyup aktif olarak devreye
girmek...
Ankara ikinci şıkkı seçti ve tercihini Katar’dan yana kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Türk yetkililer Suudi Arabistan’ın başını çektiği, ABD destekli (veya güdümlü) blokun Katar’a karşı yaptığı suçlamalara ve hızla uyguladığı ablukaya karşı çıktılar ve Katar’ı desteklediklerini ilan ettiler.
İktidarın bu tutumu lafta kalmadı. Türk diplomasisi Katar’ın lehinde yoğun temaslara girişti, bu küçük Körfez ülkesinin yaşamaya başladığı yiyecek sıkıntısını gidermek için ablukayı yarıp doğrudan yiyecek sevk etmeye başladı... Ve en önemlisi, hükümet daha önce Katar’la imzalanan bir anlaşmayı Meclis’ten acele geçirterek, Körfez’de Türk askeri varlığını kurmaya yönelik ilk adımını attı...
Tercihin nedeni
Türkiye’nin Arap ülkeleri arasındaki bir ihtilafta bu kadar net bir tavır alması, ilk bakışta şaşkınlık yaratmadı değil...
Türkiye’nin Katar’la tarihi bağları ve stratejik çıkarları var. Ama Ankara’nın Suudi Arabistan ve Arap Emirlikleri ile de benzer ilişkilerinin bulunduğu biliniyor. Hele son zamanlarda Suudi Arabistan’la Suriye konusunda bir stratejik ortaklık kuruldu, Suriye politikalarında tam bir uyum sağlandı, İncirlik Suudi uçaklarına açıldı, Yemen meselesinde de Riyad’a meyleden bir pozisyon alındı...
Buna rağmen iktidarın bu yeni krizde Suudi blokuna karşı
Katar’dan yana bir tavır alması, anlamlıdır. Kuşkusuz bunun önemli
nedenlerinden biri, Türkiye’nin Katar ile olan sıkı ekonomik
bağlardır. Son yıllarda Katar’la kurulan yakın siyasi
ve stratejik bağların da bunda önemli
payı var elbet.
Ama alınan bu açık ve net pozisyonda ilkesel ve ideolojik etkenler de görmek mümkün.
Nasıl gelişecek?
Hükümet Katar aleyhinde haksız saydığı suçlamalar ve yaptırımlar karşısında tavır almayı “ilkesel” bir zorunluluk sayıyor.