İran’la varılan nükleer anlaşmanın ardından dünyada hararetle
tartışılan soru, bunun Tahran’ın iç ve dış politikalarını nasıl
etkileyeceğidir.
Bu konuda iki düşünce ekolü var.
İyimser düşünceye göre, nükleer anlaşma İran’a dünyayla bütünleşmek
imkânını verecek.
Ekonomik alanda, yaptırımların kalkmasıyla İran kalkınma
hamlelerine girişecek ve halkın yaşam düzeyini yükseltebilecek.
Siyasi alanda, Tahran Batı ve ABD ile yakınlaşacak, bölgesel bir
güç olarak ortaya çıkacak. Bu da kendisine özellikle Ortadoğu’da
daha aktif roller oynama fırsatını sağlayacak.
Bu görüşü savunanlar, İran’ın dünya ve özellikle Batı ile entegre
olmasının iç politikasında da değişikliklere yol açacağı
kanısındalar. Bu durum Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin birtakım
siyasi reformlar gerçekleştirmesi için elini güçlendirecek, yani
İran’da rejim yumuşayacak, halk rahatlayacak...
İran’da bu konuda güçlü bir umut ve inanç var. Nitekim anlaşma
haberi üzerine Tahran ve diğer kentlerde büyük kalabalıkların
sokaklara dökülüp bu olayı coşkuyla kutlamaları da bunu
gösteriyor.
Dini lider kalırsa...
İkinci düşünce ekolüne göre, İran’ın bu anlaşmadan sonra
politikalarında köklü bir değişiklik yapması beklenmemeli. Rejim
ideolojik çizgisinde kalacağı gibi, anlaşmanın sağladığı olanakları
da kullanmaya bakacak.
Bu düşünceyi savunanlar, önceki gün Ayetullah Hamaney’in yaptığı
konuşmayı örnek olarak gösteriyorlar. İran’ın bir numaralı lideri
sayılan Hamaney çok açık şekilde nükleer anlaşmadan sonra İran’ın
ABD’ye karşı düşmanlığının devam edeceğini, Suriye’den Yemen’e ve
Filistin’e kadar bütün davalarda mücadelesini sürdüreceğini
vurguladı.
Bu görüşte olanlar da İran’ın Ortadoğu’daki saldırgan
politikalarından vazgeçmeyeceğini ve bölge ülkeleri için tehdit
oluşturacağını öne sürüyorlar. Bunların başında İsrail ve Suudi
Arabistan ile Körfez ülkeleri de geliyor. Bu Arap ülkeleri İran’ın
kazandığı cesaretle “Şii nüfuzunu” yaymaya ve rakiplerini
“istikrarsızlaştırmaya” kalkışacağını söylüyorlar.