Türkiye bir süreden beri Avrupa’ya kırgın ve kızgın...
Ankara’nın Almanya’dan Hollanda’ya, İsviçre’den Norveç’e kadar bazı
Avrupa ülkeleriyle başı dertte.
Bunun çeşitli nedenleri var. Kimileri PKK’ya ya da FETÖ’ye arka
çıkıyor... Kimileri Türk bakanların referandumla ilgili
ziyaretlerini engelliyor... Kimileri Türkiye’ye, hatta kişisel
olarak Cumhurbaşkanı’na karşı aşağılayıcı gösterilere sahne
oluyor...
Türk hükümetinin ve halkının buna karşı sert tepki göstermesi
doğal.
Ne var ki Türkiye’de referandum, bazı Avrupa ülkelerinde de seçim
ortamı içinde, bu sürtüşme büyüyor, genelleşiyor ve gerilime yol
açıyor.
Türkiye’deki siyasi beyanlarda veya medya yayınlarında çoğu zaman
sergilenen tepkinin bütün Avrupa’yı veya bütün Avrupa Birliği’ni
kapsar şekilde dile getirildiği görülüyor. Sonuçta Türkiye’ye
düşman bir Avrupa imajı ve algısı
yaratılmış oluyor.
Kötüler ve iyiler
Oysa Avrupa veya AB, şu sırada Türkiye’nin uyuşmazlık içinde
olduğu, kriz yaşadığı birkaç ülkeden ibaret değildir. Spesifik
konularda Türkiye’ye karşı tutum alan bazı ülkelere karşı duyulan
infiali ve öfkeyi, tüm Avrupa’yı veya AB’yi kapsayan şekilde
(örneğin “Avrupa bize düşman, bizi zayıflatmak istiyor” gibi
cümlelerle) ifade etmek doğru olmadığı gibi, bu kendimize haksızlık
etmek olur...
Kaldı ki bu “genelleme” eğiliminin dikkate almadığı bir başka husus
da, halen gerginlik yaşanan ülkelerde de Türkiye karşıtı
davranışların o ülkelerin tüm kesimlerinin desteğine sahip
olmadığıdır. O ülkelerde bu davranışlara karşı çıkan politikacılar,
akademisyenler, yazarlar vardır.
Bazı Avrupa ülkelerinde aşırı milliyetçi, ırkçı (özellikle
İslamofobi) hareketlerin yayıldığı ve güç kazandığı doğrudur.