Kimine göre Brezilya Meclisi’nin Devlet Başkanı Dilma Rousseff’e karşı soruşturma açılmasıyla ilgili kararı düpedüz bir “darbe”dir. Henüz 18 ay önce ikinci kez başkan seçilen kadın lideri devirmek isteyenlerin bu “komplo”su demokrasiyi de, siyasal ve ekonomik istikrarı da zedeleyecektir...
Kimine göre ise, seçilenlerden oluşan Meclisin büyük çoğunlukla
aldığı karar, tam aksine, demokrasiyi korumaktadır. Bu sayede
ülkede yolsuzluklara son verme ve adaleti hâkim kılma süreci
başlatılacaktır...
Halen Brezilya halkı bu iki zıt görüş etrafında kamplaşmış
durumda.
Gerçekten bu bir “darbe” mi, yoksa “demokrasinin tezahürü” mü?
Rousseff yanlılarının ve karşıtlarının iddiaları bir yana, olayı
demokratik yoldan -yani Meclis kararıyla- devlet başkanını devirme
eylemi -yani bir nevi darbe- olarak niteleyebiliriz...
Eski destek yok
Brezilya’yı bu duruma getiren birçok faktör var.
Aslında karizmatik, yetenekli ve cesur bir lider olan İşçi Partisi
(PT) lideri Dilma Rousseff, ilk Başkanlık döneminde oldukça
başarılı olmuş, halkın geniş kesiminin desteğini kazanmıştır. Ancak
son 2-3 yılda gelir dağılımındaki eşitsizlik, işsizlik, hayat
pahalılığı, durgunluk gibi ekonomik sıkıntılar ve politikacılar
arasında yaygınlaşan yolsuzluklar yönetime karşı sert tepkilere yol
açtı. Eski popülaritesini kaybetmeye başlayan Dilma çeşitli
çevrelerin hedefi haline geldi.
Başkan aleyhindeki bu hava son zamanlarda Kongre’ye de yansıdı ve
sadece muhalefet değil, koalisyon ortakları ve hatta Rousseff
yandaşları da ortak bir cephe oluşturdu.
Sadece o mu?
Rousseff’i iktidardan uzaklaştırmak için başvurulan usul
“impeachment” denilen ve bir soruşturma önergesi ile “görevi kötüye
kullanma” suçundan yargı sürecini başlatma yöntemidir.
Eğer Senato da Meclis kararını onaylarsa (ki bu çok olası
görülüyor) Dilma hemen çekilmek ve yargıyla yüzleşmek zorunda
kalacak. Bu arada Başkan Yardımcısı Michel Temer onun koltuğuna
oturacak.