Washington’daki Erdoğan-Trump görüşmesinden sonra, Türk-Amerikan ilişkilerine hakim olacak olan üç temel faktörü şu sözcüklerle ifade edebiliriz: Güvenlik... Güvence... Güven...
Türkçede ortak bir kökene dayanan bu üç sözcüğün içerdiği anlam öyle görünüyor ki önümüzdeki haftalarda ve aylarda Ankara ile Washington arasındaki ilişkilere yön verecek...
***
GÜVENLİK’ten başlayalım:
Bu, son zamanlarda Türkiye’nin sadece içte değil, dışta da bir numaralı meselesi oldu. Terör tehdidinin boyutları, PKK’dan FETÖ’ye ve IŞİD’e kadar yayıldı. Terörle mücadele Türkiye için bir beka meselesi haline geldi. Sınır dışından gelen tehdit Türkiye’yi “Terörü geldiği yerde vurmak” prensibine dayalı yeni bir “güvenlik doktrini” benimsemeye sevk etti. Buna dayanarak Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye topraklarına girdi. DAEŞ ve YPG’nin saf dışı edilmesi Ankara’nın başlıca stratejik hedefi oldu.
Bu duruş, Türkiye ile ABD’yi derin bir anlaşmazlığa düşürdü. Ankara Washington’dan YPG konusunda beklediği “tercih”i göremedi, hatta Trump’tan da umduğunu sağlayamadı. Dolayısıyla, Beyaz Saray’daki görüşmeden sonra da iki tarafın pozisyonları farklı kalmaya devam etti.
Cumhurbaşkanı’nın deyişiyle, Türkiye gerekirse kimseye sormadan, aniden YPG’yi vurma hakkını saklı tutuyor...