Dün resmen içeriği açıklanan Türk-İsrail anlaşması, 6 yıllık bir uyuşmazlık ve gerginlik döneminden sonra, yeni bir yakınlaşma ve işbirliği sürecine yol açacak bir dönüm noktası oluşturuyor.
Türk-İsrail ilişkilerinin Mavi Marmara olayından bu yana nereden nereye geldiği göz önünde tutulduğunda, 2 yıl süren temas ve müzakerelerden sonra varılan mutabakat, her şeyden önce diplomasinin bir zaferi sayılabilir. Bu aynı zamanda iki ülkenin ilişkilerini yeniden rayına oturtmak için gösterdikleri kararlılık ve çabanın başarısıdır.
Gelinen noktada Türk ve İsrail liderlerinin bu anlaşmayı kendi ülkeleri açısından bir kazanım olarak sunmaları doğaldır. Gerçi taraflar büyük resme bakıp ikincil saydıkları konularda geri adımlar atmışlardır. Ama varılan sonuç normalleşmeye karşı olanların muhalefetine rağmen iki tarafın ve de bölgenin hayrına sayılmalıdır...
Nereden nereye...
Her şeyden önce iki tarafın da bozulan ilişkilerini düzeltme arzusunu ve kararlığını göstermelerine iki önemli nedenin yol açtığını hatırlatmak gerek. Bunlardan biri, Suriye odaklı bölgesel gelişmelerdir. Bu olayların tehdidi ve baskısı altında kendilerini yalnızlaşmış da hisseden iki ülke, temas halinde olma ihtiyacını duymuştur.
Diğer önemli gelişme, İsrail dahil, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarının su üstüne çıkmasıdır. Bu “enerji faktörü” iki ülkenin yakınlaşıp olası ortaklıkları gündeme getirmeleri için bir motivasyon oluşturmuştur.
Bu ve diğer stratejik ve ekonomik faktörler, iki ülke liderlerinin kriz halindeki ilişkilerini rasyonel bir yaklaşımla yeniden değerlendirmelerine yol açmıştır.