Başarısız darbe girişimini izleyen gelişmeler, dış politika alanında özellikle Batı ile ilişkilerde sıkıntılı bir döneme girilebileceğini gösteriyor.
Batılı müttefikler dahil, uluslararası camia 15 Temmuz kalkışmasına karşı seçilmiş yönetimden ve demokrasiden yana net bir tavır sergilemiştir. Türkiye de bu gördüğü sempati ve destekten memnun olmuş, cesaret almıştır.
Ancak darbenin akamete uğramasından hemen sonra hükümetin aldığı
veya almayı planladığı bazı tedbirler, Batı’nın eleştirilerine veya
uyarılarına konu olmaya başlamıştır.
İlk eleştiriler
Amerikan ve Avrupalı yetkililerin beyanlarına ve analistlerin yorumlarına bakınca, bu tepkilerin şu üç noktada toplandığını görüyoruz.
Birincisi, darbe fiyaskosundan hemen sonra girişilen “toplu gözaltı” operasyonlarıdır. Çok sayıda asker ve sivil zanlının “paralel terör örgütü” mensubu veya yanlısı olduğu iddiasıyla yakalanması, Batı’da büyük ilgi ve de kaygı yaratmış görünüyor.
Bu ilgiyi yabancı basındaki manşetlerde görüyoruz. Kaygıları ise, ABD Dışişleri Bakanı ve AB’nin dışişlerinden sorumlu komiseri başta olmak üzere, birçok yetkilinin beyanlarından izliyoruz. Bu konuda Türkiye’ye verilmek istenen mesaj, tutuklama ve yargı sürecinde çok dikkatli olmak ve bir “hukuk devleti” olarak “fazla ileriye gitmemek” gerektiğidir...
Bu tür demeçler, Ankara’da tepki yaratmış durumda. Başbakan Yıldırım dünkü konuşmasında Türkiye’nin bu tür laflardan hiç hoşlanmadığını açıkça söyledi...
İkinci hassas konu, idam cezasının yeniden getirilebileceğiyle ilgili. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CNN’e söyledikleri, kendisinin ve hükümetin bu yönde bir karar alınmasından yana olduğu şeklinde yorumlanıyor.