Barack Obama’nın 2008’de ABD Başkanı seçilmesine en çok sevinen ülkelerin başında Türkiye geliyordu. Öncelikle Türk kamuoyu, babası Müslüman olan, zenci kökenli yeni lidere özel bir ilgi ve sempati besliyordu. Obama’nın 2009’da görevine başladıktan sonra ilk resim ziyaretini Türkiye’ye yapması ve TBMM’deki konuşmasında önemli mesajlar vermesi, Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceği konusunda büyük umutlar yaratmıştı.
Obama ilişkilerde “model ortaklık” diye yeni bir konseptten söz ediyor, bunu Batı ile Müslüman dünyası arasındaki yakınlaşma için bir esin kaynağı olarak gösteriyordu.
Nitekim Obama döneminin başlarında ilişkiler bu yönde gelişti. Ancak daha sonraki yıllarda bu durum değişti. Bazı olaylar Ankara ile Washington arasındaki bir ayrışmanın ilk işaretlerini verdi.
2010’da Mavi Marmara olayı bunlardan biriydi. Türk-İsrail krizi ABD ve Türk yetkilileri arasında sert söz düellosuna yol açtı. İran politikası diğer bir sürtüşme konusu oldu. ABD Tahran’ı baskı altında tutmaya çalışırken, Türkiye kendi inisiyatifini kullanarak Brezilya ile birlikte farklı bir kulvarda harekete geçti, ayrıca İran’a karşı ekonomik yaptırımlar uygulamaya yanaşmadı...
Zıt pozisyonlar
Ankara ile Washington arasındaki ayrışma Arap Baharı ile birlikte kendini daha çok belli etti. İki ülke zaman zaman birbirleriyle çelişen farklı amaçlı politikalar izledi.
Türkiye’de iktidar Libya olaylarından uzak durmayı denedi, daha sonra müttefiklerin yanında yer almak zorunda kaldı... Mısır’da Ankara Mübarek rejiminin devrilmesinden sonra Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesini destekledi, Mursi’nin bir askeri darbeyle alaşağı edilmesine sert tepki gösterdi. Oysa Obama yönetimi bu değişikliğin öncülüğünü yaptı.
Ortadoğu’daki yeni konjonktürde Türkiye ile ABD çoğu kez kendilerini zıt pozisyonlarda buldu. Irak’ta da olduğu gibi...