Anayasa referandumu kampanyası sırasında yapılan dış konularla ilgili sert çıkışlar, yeni dönemde dış politikaya ne kadar yansıyacak? Bundan sonra bir üslup ve yaklaşım değişikliği beklenebilir mi? Veya dış politika rotasında köklü değişiklikler olabilir mi?
Dünkü yazımızda halk oylaması kampanyasında söylenenlerin ışığında
bu soruları ele aldık.
Referandum sona erdi ve “evet” çoğunluğuyla yeni bir döneme
girildi. Ancak kampanya sırasında bazı dış konular üzerinde
söylenenler gene tekrarlanıyor ve benzer bir tavır
sergileniyor.
Bu konuların başında idam cezasına dönüş projesi geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan referandumun sona ermesinden sonra halka
hitaben yaptığı konuşmalarda bu konudaki kararlılığını tekrarladı
ve buna Avrupa’dan gelebilecek tepkileri önemsemediğini
vurguladı.
Türkiye’nin böyle bir karar almasının, kurucu üyelerinden biri
olduğu Avrupa Konseyi’nden dışlanmasına, Avrupa Birliği’yle de
katılım sürecinin kesilmesine sebep olacağı açıkça biliniyor.
Nitekim Türkiye’nin idam cezasına dönmesi ihtimaline karşı şimdiden
Avrupa kurumlarından uyarılar geliyor.
Hassas sorunlar
Kampanya sırasında sıkça sözü edilen AB üyeliğinden vazgeçme
olasılığı, Cumhurbaşkanı’nın referandumdan hemen sonraki
konuşmalarıyla gündemde kaldı. Cumhurbaşkanı Beştepe Külliyesi’nde
halka hitap ederken, Türkiye’nin AB’den artık vazgeçebileceğini ve
bunun için de referanduma gidilebileceğini belirtti.
Bu da tabii Türk dış politikasında köklü bir değişikliğin göze
alındığı anlamına gelir...
Bu arada diğer bir Avrupa kurumu olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı’na (AGİT) karşı da sert bir çıkış yapıldı. Referandumu
izleyen AGİT gözlemcileri, ilk raporlarında evrensel