Bir süredir Türkiye dost ve müttefikleriyle ciddi krizler
yaşıyor.
Malum, ABD ile FETÖ’yü himayeden YPG’ye silah desteğine kadar varan
bir dizi uyuşmazlığın üstüne bir de vize skandalının binmesi,
Ankara ile Washington arasındaki gerginliği bir kat daha
tırmandırdı... Almanya ile keza FETÖ, PKK ve OHAL odaklı ihtilaflar
nedeniyle ilişkiler iyice gerildi... AB ile üyelik perspektifi
adeta ölü bir noktaya gelmiş durumda... Çoğu Avrupa ülkesinde
Türkiye karşıtı bir hava esiyor ve aynı şekilde Türkiye’de de Batı
aleyhtarlığı tırmanıyor...
Bu kötü tablo hep böyle mi devam edecek?
Her ne kadar “Bizim onlara ihtiyacımız yoktur” diye popülist bir
tavır sergilense de, aslında hiç kimse bu durumun daha fazla
uzamasını istemez. Olaylara sağduyuyla bakarsak, ne Türkiye’nin
müttefiklerinden vazgeçmesi ne de o ülkelerin Türkiye’yi
kaybetmesi lüksü vardır.
Dolayısıyla, ulusal çıkarlar öncelikle kriz ve gerilimlerin
yatıştırılmasını ve uyuşmazlıkların diplomasi yoluyla halline
çalışılmasını gerektirir.
Böyle bir irade olduğu takdirde, bunun başarıyla “yapılabilir bir
şey” olduğuna dair çok örnek vardır. Rusya ile uçak krizinin
birdenbire nasıl giderildiği ve Ankara ile Moskova arasındaki
ilişkilerin hızla ne düzeye eriştiği ortada...
Yumuşama emaresi
Batılı ülkelerle yaşanmakta olan gerginliklerin yatıştırılması
olasılığını yaratan bazı işaretler var.
Bunlardan biri, ABD’den resmi bir heyetin Ankara’ya gelmesidir. Bu
dahi, iki tarafın da krizin uzamasını istemediklerini ve
uyuşmazlıklarını -demeçlerle, medya vasıtasıyla değil- masaya
oturup konuşarak halletmeyi amaçladıklarını gösteriyor...
Diğer bir işaret de Almanya’dan geliyor. Seçimler sırasında
gerginliği artıran çok şey oldu. Şimdi ise Şansölye Merkel tavrını
yumuşatabileceği sinyalini veriyor. Örneğin, son bir konuşmasında,
bu hafta yapılacak olan AB Zirvesi’nde Türkiye ile müzakerelerin
kesilmesi yönünde bir karar çıkartmak niyetinde olmadığı söyledi.
Türkiye-AB ilişkilerin açısından da Zirve’nin böyle bir karar
almaması çok önemli. Bu, mevcut anlaşmazlıklara rağmen, sürecin
devam edeceği işaretini veriyor.
Kriz
yönetimi
Öyle görünüyor ki şimdi bir “kriz yönetimi” aşamasına
giriliyor.
Bunun sonuç vermesi için her şeyden önce politikacıların daha az
konuşması ve diplomasiye görevini daha rahat yapma imkânını vermesi
gerekir.
Bu süreç sırasında popülist ifadelerden ve saldırgan üsluptan
kaçınmak şart...
Bu arada müzakereler devam ederken, güven artırıcı bazı jestlerin
yapılmasında (örneğin vize konusunda) çok yarar vardır.
Nihayet bu gibi hallerde çözüm için karşılıklı olarak gereken
esnekliği göstermenin ve “kazan-kazan” anlayışıyla
hareket etmenin önemi büyüktür...