Suriye’de olup bitenlerin bir satranç oyununa benzetilmesi boşuna değil...
Özellikle dışarıdan gelen oyuncular, avantaj kazanmak için zaman zaman beklenmedik hamleler yapıyorlar ve oyuna istedikleri yönü vermeye çalışıyorlar.
Son günlerde Menbiç cephesinde böyle bir manevra yaşandı.
Türkiye geçen ağustosta başlattığı “Fırat Kalkanı” harekâtıyla, resmen oyuncular arasında yerini aldı. Desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile gerçekleştirdiği başarıyı operasyonlar sonunda El Bab’ı da içine alan bir zemin ve stratejik üstünlük kazandı.
Ankara bundan sonraki hedefinin Menbiç (ve daha uzun vadeli hedefi de Rakka) olduğunu açıkça beyan etti. Bu stratejinin amacı bu bölgeyi DAEŞ’ten temizlemek olduğu gibi, özellikle PYD/YPG’nin buralara hâkim olup bir “Kürt koridoru” kurmasını önlemekti. Bu sayede bu yerler “ılımlı muhalifler”in denetimine geçecek, ayrıca savaş nedeniyle evlerini terk eden mültecilerin de dönebileceği bir “güvenli bölge”nin kurulması sağlanacaktı...
Rus hamlesi
Tam bu hedef doğrultusunda çaba harcanırken ve ÖSO öncü birlikleri Menbiç istikametinde ilk adımlarını atarken, Rusya’nın giriştiği bir hamleyle tablo birdenbire değişti. Menbiç’teki YPG güçleri yerlerini terk edip gittiler. Aynı anda Esad rejimine bağlı ordu birlikleri Menbiç’e girip denetimi ele aldılar. Menbiç’in etrafında bir askeri varlık gösteren ABD de bu Rus hamlesine sessiz onayını verdi. Dolayısıyla, Menbiç’te “de facto” yepyeni bir durum ortaya çıktı...
Bu aşamada oyuncuların kazanç-kayıp durumlarını şöyle özetleyebiliriz:
Türkiye’nin esas istediği şey, PYD’nin Menbiç’ten çıkarılmasıydı. Bu gerçekleşti. Ancak amaç, buraya ÖSO’nun -ve TSK’nın- hâkim olmasıydı. Bu olmadı, yerine -Ankara’nın karşı çıktığı- Esad rejiminin yönetimi altına girdi.