Zamanlama bundan daha kötü olamazdı...
Son haftalarda Suudi Arabistan’la İran arasında sanki bir yumuşama başlamıştı. İki rakip ülkenin temsilcilerinin geçen ay Suriye konferansında ilk kez aynı masaya oturması ve Yemen’de bir ateşkes mutabakatının sağlanması, Riyad-Tahran ilişkilerinde normalleşme umudunu yaratmıştı.
Tam da bölgede yeni bir havanın esmesi beklenirken, Suudi Arabistan’da 47 kişinin “toptan” idam edilmesi yeni bir kriz yarattı.
İdam edilenlerin çoğu 2002’de protesto ve terör eylemlerine katılan “rejim karşıtları”ydı. Bunlar yıllar önce idama mahkum edilmiş ama infazları geciktirilmişti.
İdam edilenlerden biri ise ülkenin 30 milyon nüfusunun yüzde 15’ini oluşturan Şii toplumuna mensup önemli bir din adamıydı. “Ayetullah” lakabıyla da bilinen Şeyh El Nimr, rejime karşı ateşli konuşmalarıyla halkı isyana teşvik ve İran adına casusluk yapma suçuyla 2012’de tutuklanmış, iki yıl sonra da ölüm cezasına çarptırılmıştı.
Suudi Arabistan’da adaletin ne kadar iyi işlediği ayrı bir tartışma konusu. Ama özellikle Şii liderin idam cezasını şu kritik dönemde infaz etmenin mantığı -ve de yararı- var mıydı?
Mezhep ve nüfuz kavgası
Şeyh El Nimr’in idam edilmesinin İran başta olmak üzere bütün Şii dünyasını ayağa kaldıracağı belliydi. Nitekim öyle oldu...