Başkan Donald Trump’ın görevine başlar başlamaz
ilk işlerinden biri olarak
7 Müslüman ülkenin vatandaşlarına ABD’nin kapılarını kapatan bir
kararname çıkarması, ülkesini iç ve
dış boyutlarıyla ciddi bir krize soktu.
Bu “Trump yasası”,
her yönüyle bir yüz karası!
Trump hangi gerekçeyle bu ülkeleri o kara listeye aldı? Amaç, onun
deyişiyle, “ABD’yi güvenli hale” getirmek. Trump’a göre, “bu
ülkelerden gelenlerin arasında teröristlerin bulunması” ihtimali
yüksek. Dolayısıyla, bu “yasak” da terörle mücadele kapsamında
konuyormuş...
Bunun doğru olmadığını Amerikan güvenlik uzmanları da söylüyorlar.
Şimdiye kadar bu ülkelerden ABD’ye gelen ziyaretçi veya
mültecilerden hiçbiri herhangi bir terör eylemine katılmadı.
Bu ülkelerden gelenlere vize çok yoğun soruşturma ve kontrolden
sonra veriliyor.
Dolayısıyla, mesele daha çok Trump’ın bu ülkelerin insanları
konusundaki saplantılarıyla ilgili...
Yeni Başkan bunun işaretini seçim kampanyasındaki konuşmalarında
vermişti. Seçim zaferinden aldığı cesaretle şimdi bu söylediklerini
yerine getiriyor. Hem de doğru dürüst kimseye danışmadan,
tartışmalara ve itirazlara ses vermeden...
Ağır fatura
Alelacele uygulamaya konan Trump yasasının yol açtığı sonuçlar
şimdiden ortada.
Karar ABD’nin temel değerlerini sarstı.
Din esasına göre uygulanan ayrımcılık ve özellikle belirli ülke
vatandaşlarına konan giriş yasağı, ABD’nin önemsediği ilke ve
değerlere aykırı olduğu gibi, evrensel normları ve anlaşmaları da
hiçe sayıyor.
Bu değerlere kendilerini bağlı hisseden pek çok Amerikalı bu karara
karşı çıkıyor; kimi sokaklara dökülüp gösteri yapıyor, kimi de
sözle, yazıyla sesini yükseltiyor. Adalet Bakanı Vekili Sally
Yates’in Trump tarafından azledilmesine yol açan direnişi ve birçok
eyalette yargıçların uygulamayı durdurma kararını vermesi, bunun
canlı örnekleri...