Önce yerel protesto gösterileri başladı. Sonra bu eylemler ülke çapında yayıldı. Bir süre olaysız gerçekleşen eylemler, karşı görüşlü göstericilere güvenlik güçlerinin müdahalesiyle çatışmalara dönüştü; ölenler ve yaralananlar oldu...
Venezuela’nın halen geldiği durum bu.
Korkulan şey, halkın bu şekilde sokaklara dökülmesi sonucunda bu
Latin Amerika ülkesinin kaosa ve iç savaşa sürüklenmesidir. Velev
ki bu krize daha fazla kan dökülmeden siyasi bir çözüm
bulunsun...
Bu duruma nasıl gelindi?
Venezuela’ya 2000’lerin başında sosyalist rejimi getiren güçlü
lider Hugo Chavez’in vefatından sonra yerine geçen Nicolas Maduro,
onun izinde yürüyeceğini vaat etmişti.
Venezuela’da “Chavismo”ya karşı çıkanlar olmakla beraber, halkın
geniş bir kesimi izlenen sosyal politikalardan memnundu. Yoksulluğa
son vermek, daha adil bir gelir dağılımı sağlamak, kamu
hizmetlerini geliştirmek için attığı adımlar Chavez’e bir hayli
destek kazandırmıştı.
Düşüş yolu...
Maduro aynı politikaları izlemeyi planlarken, dünya petrol
fiyatlarında büyük bir düşüş oldu. Bu, petrol ihracatına dayanan
Venezuela ekonomisine çok sarsıcı bir darbe vurdu. Maduro ülke
ekonomisinin tepetaklak aşağı gidişini frenleyemedi; başlıca gelir
kaynağının kuruması sonucunda sosyal hizmetleri sürdüremedi ve
halkın en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz duruma düştü.
Bunun sonucu olarak halk yiyecek sıkıntısı çekmeye, bir kesim
açlıkla karşılaşmaya başladı. Enflasyon yüzde 700 düzeyine
tırmandı, devalüasyon nedeniyle 40 bin bolivarlık aylık asgari
ücretin değeri 60 dolardan serbest piyasada 12 dolara düştü.
Dünyanın en zengin petrol kaynaklarına sahip olan bir devletin
yeryüzündeki en yoksul ülkeler düzeyine düşmesi ne kadar acı...