Önceki günkü yazımızda Yemen’deki iç çatışmaların Suudi Arabistan’la İran’ı karşı karşıya getirebileceğini ve bu tehlikenin bölgesel, hatta küresel boyutlar alabileceğini belirtmiştik.
Bu noktaya tahmin edildiğinden de hızlı gelindi. İsyancı Şii Husi güçler ülkenin güneyinde saldırılarını yoğunlaştırıp stratejik Aden liman kentini neredeyse ele geçirecek duruma gelince, Suudi Arabistan önderliğindeki yeni koalisyon, askeri müdahale düğmesine bastı.
Bu harekât halen Husilerin kontrolü altında bulunan başkent San’a’ya karşı hava akınlarıyla başladı. Operasyonun bundan sonra karadan da sürmesi söz konusu.
Suudi Arabistan ve koalisyon ortaklarının bu müdahale için öne sürdükleri gerekçe, Devlet Başkanı Mansur Hadi’nin başında bulunduğu “meşru” hükümetin başkaldıran ve “dışarıdan” destek gören Husilerin tehdidi altında bulunmasıdır.
Bu tutum, operasyona lojistik katkıda bulunan ABD’nin aktif desteğine sahip. Türkiye de resmi bir beyanla bu eyleme arka çıkmış bulunuyor.
Yeni bir cephe
Yeni koalisyonda Suudi nüfuzu altındaki Körfez’deki Arap Emirlikleri’nin yanı sıra, Mısır, Sudan, Fas, Ürdün ve Pakistan’ın da yer alması çok anlamlıdır.
Aslında Yemen’de isyancılarla rejim arasında 2011 Arap Baharı’ndan sonra ortaya çıkan (ve eski devlet başkanı Abdullah Saleh’in “düşmesine” yol açan) çatışmalar, bir iktidar kavgasının tezahürüdür. Yemen’in 25 milyon nüfusunun yüzde 30’unu oluşturan Husiler, yönetimde ortaklık ve çoğunlukta oldukları bölgelerde de geniş özerklik isteyerek yola çıktılar. Bunu sağlamak için de silaha sarıldılar.