CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, araştırıyor, soruşturuyor, birçok olayı yargıya taşıyor, soru önergelerine cevap alamadığı konularda “Bilgi Edinme Yasası” çerçevesinde değişik kurumlara dilekçeler yağdırıyordu. Deniz Feneri, 17 Aralık soruşturmalarının peşini hiç bırakmadığı gibi devletin nasıl soyulduğunu, soygunun durdurulması için milletvekili, vatandaş olarak yapabileceği her şeyi yapıyordu. Bunları yaparken hakkında ceza, tazminat davaları da açıldı. Bu zorlu yolu seçen ancak seçimde aday olamayan Atilla Kart‘a, çabalarından dolayı yurttaş olarak teşekkür borçluyuz.
Milletvekili olarak onca dava açan, cesaret edilemeyen olayların üzerine kararlılıkla giden, bugün 50’yi aşan devam eden davalar, 7 Haziran’dan sonra ne olacak? Türkiye’de kurumlar işlevini o kadar yitirmiş ki, yargıyla ilgili kuşkular o kadar artmış ki adaletin sağlıklı olarak gerçekleşeceğine inananların sayısı da azalmış.
HER ŞEY GİZLİ
Örnek verelim. 25 Aralık soruşturmasıyla ilgili dönemin başbakanıyla oğlu arasında yapıldığı öne sürülen “sıfırlama” konulu konuşma için TÜBİTAK “montaj” diyor. Ama bu konudaki rapor kamuoyundan gizli tutuluyor. Atilla Kart, bu raporla ilgili Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde bilgi istiyor, verilmiyor. Konuyu İdare Mahkemesi’ne taşıyor. Karşısında Başbakanlık ve TÜBİTAK avukatlarını görüyor.
Oysa bu raporların açıklanıp uzmanların tartışmasına açılması gerekiyor. Sözü edilen isimler sıradan isimler olmadığına göre, gerçekten “montaj” ise dönemin başbakanına nasıl haksızlık yapıldığı da ortaya çıkarılmış, zan altında kalması da önlenmiş olur. Nitekim, o konuşmalar “Devlet sırrı” niteliğinde de değildi. Görevi kötüye kullanıp kullanmadıkları, adi nitelikli bir suça karışıp karışmadıklarına ilişkin iddiaları içeriyor. O zaman bu gizlilik niye? Atilla Kart, bu dosyaların açılması için son gününe kadar çaba gösterecek.