Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “çözüm süreci” diye başlattığı süreç, zaten var olan sorunları alabildiğine artırdı. Dağlardaki yetmiyormuş gibi şimdi ilçelerde de silahlandılar. Asfalt olmayan yollara yerleştirdikleri yetmiyormuş gibi şimdi asfalt dökülmeden patlayıcıları yerleştirip üzerlerini asfaltlattıktan sonra patlatıyorlar. Bu süreçte örgüt 2 bin civarında militanı “şehir eylemleri”ne karşı silahlı eğitimden geçirdi.
İpek yolu üzerinde bulunan Cizre, geçmişte de Kürtçülük hareketlerine merkezlik yapmıştı. Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin lideri Molla Mustafa Barzani’nin bu ilçede önemli bir kitlesi bulunuyordu. Ancak, devlet önlemlerini aldığı için ilçe yine de huzurluydu. Terör örgütü hiçbir zaman Cizre’yi ihmal etmediği gibi atılabilecek her adımı önce Cizre’de uyguladı. O yüzden Cizre için “örgütün laboratuvarı” demek de yanlış olmaz.
SÖZ VERDİKLERİ İÇİN KAÇMADILAR
İlçenin 1965’li yıllarını o dönem ilçede kaymakamlık yapan Hasan Çakır’dan dinledim. Kavurucu sıcaklarda makam odası olarak Dicle Nehri üzerinde kurulan çardak kullanılıyormuş. Kaymakamın ayağı suyun içinde, çardak altında evrakları imzalıyor.
1984 yılında, Siirt’in Eruh İlçesi’nde dönemin Jandarma Komutanı Rahmi Tüfekçioğlu, dağlardaki eşkıyaların teslim olması için çaba gösterdi. Aranan 21 kanun kaçağından 19’u silahlarıyla teslim oldu. Onların da tek isteği ziyaretçileriyle rahat görüşebilmekti. Bu olanak sağlandı. Bakın sonra ne oldu?
15 Ağustos 1984 tarihinde Eruh İlçesi basıldı. Teröristler cezaevine geldi. “Kürdistan’ı kurduk, sizlere özgürlük getirdik, cezaevinden çıkabilirsiniz” dediler. Ancak hiçbir mahkum Eruh Cezaevi’nden kaçmadı. Teröristlere karşı direnirken “Biz komutana cezaevinden kaçmayacağız diye söz vermişiz. Asla kaçmayız” dediler. Kapıların arkasına ranzaları yığıp dışarıya çıkmamak için direndiler.
Yukarıda anlattığım iki olay acaba bugün yaşanabilir mi?
POLİS, “HEPİNİZ ERMENİSİNİZ” DEDİ Mİ?