“Kıbrıs konusu” her zaman Türkiye'nin ana gündem maddelerinden
biridir. Yıllarca bu davayı Fazıl Küçük, Rauf Denktaş ve onların
yakın çalışma arkadaşları Kıbrıs Türkü'yle birlikte yürüttü. Halkın
hak ve çıkarlarını tüm baskılara rağmen korudular. Denktaş, her
adımı Türkiye'yi bilgilendirerek attı. AKP'nin “Kıbrıs sorununu da
biz çözeriz” yaklaşımının üzerinden 14 yıl geçti. Ancak bırakın
çözmeyi, devam eden Kıbrıs görüşmelerinde kaybeden hep Türkiye ve
Kıbrıs Türk'ü oluyor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki (KKTC) gelişmeleri kaygıyla
izleyen, bu davanın geçmişinde de yer almış isimlerle
konuştuğumuzda, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın masaya
koyduklarını “teslim şartları” olarak niteliyorlar, “Değişik
vaatlerle gençlerin beyni yıkanıyor, kendi devletlerinden
vazgeçirilmeye çalışılıyor” söylemi öne çıkıyor.
RUMLARDAN MAAŞ ALAN GÖRÜŞMECİ OLUR MU?
KKTC aslında “ambargo altında müzakere” yapacak bir devlet
değil. Demokrasi sıralamasında 26'ncı sırada… Yani, Türkiye'nin kat
kat ilerisinde… Siyasi tutukluluğun olmadığı, darbelerin
yaşanmadığı ülkede, baskılara karşı Rauf Denktaş direniyordu.
Şimdiki kadroyu “teslimiyetçi” diye niteleyenler var.
Müzakere heyetinde müzakere inancı ve deneyimine sahip kimse
kalmamış. Rum tarafına empatiyle yaklaşılıyor. Yani şirin gözüküp,
bir şeyler vererek, bir şeyler alabileceklerini hesaplıyorlar. O
şirinlikler yüzünden pazarlık gücünü de önemli ölçüde
kaybediyorlar. Stratejik planlama yapmadan yürütülen müzakereler
KKTC'ye pahalıya mal olacak gibi gözüküyor.
Görüşmeciler sıkça değiştiriliyor. Neden mi? Müzakere heyetinde yer
alan iki kişinin, Rum Enstitüsü'nden maaş aldığı anlaşıldı.
Bunların görevlerine son verildi verilmesine ama deneyimsiz bir
kadroyla KKTC daha çok şey kaybeder.
GÜVENLİK ORTADAN KALKIYOR