Danıştay saldırısını gerçekleştiren ve Yücel Özbilgin’i şehit
eden Alparslan Arslan’ı, dönemin hayali örgütü Ergenekon’a bağlamak
gerekiyordu. Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz’ün,
gelişinde koruma verildiğini ve doğrudan cezaevine gidildiğini
öğrendiğimde, Başsavcı Yardımcısı Bekir Selçuk’tan bunun doğru olup
olmadığını sordum. Selçuk, “Böyle bir şey olsa mutlaka
kendisinin haberinin olacağını” belirtti ama yine de
araştıracağını söyledi. Bir gün sonra “Evet, ne yazık ki gelişini
benden bile gizlemişler. Öğrendikleriniz doğru” dedi.
Danıştay sanığı Osman Yıldırım, ağırlaştırılmış hapis cezası
aldıktan sonra mahkeme heyetine hakaretler yağdırmış, “Şeriat
gelecek, bu düzen yıkılacak” demişti. Dosyasının temyiz amacıyla
Yargıtay’a gönderildiği dönemde, Osman Yıldırım, savcılığa mektup
yazdı, “Eylemi Ergenekon Terör Örgütü adına yaptıklarını” söyledi.
İşin bir başka boyutu da, bu mektuptan önce kendisini ziyaret eden
avukat, onu da yönlendiren İstanbul’dan gelen emniyet mensupları
vardı.
Ergenekon Örgütüne “silahlı” diyebilmek için Danıştay saldırısının
bu örgüt tarafından gerçekleştirildiği duruşmalarda gündeme
getirildi. Sonuçta, hayali Ergenekon örgütü birden “silahlı terör
örgütü”ne dönüştürüldü, hapis cezaları da buna göre verildi.
Atatürkçü, laik, çağdaş bilim adamı Dr. Necip Hablemitoğlu’nun
13 yıl önce öldürüldüğü günü çok iyi anımsıyorum. Olay yerine
gittiğimde karanlıkta iki aracın arasında karlar üzerinde
yatıyordu. Eşi Şengül Hanım çırpınıyor ama eşini öldürenleri
sevindirmemek için ağlamıyordu. Eşinin ambulansa konulup
götürüldüğüne kızları daha küçücüktü…
Şengül Hanım, dönemin Başbakanı Abdullah Gül tarafından
Başbakanlık’ta kabul edildi. Kendisine “Bu cinayeti çözmek,
katilleri yakalamak devletin namus borcudur” dedi. Ancak o namus
borcu bugüne kadar hiç ödenmedi.
Bu eylemi kimin gerçekleştirdiği konusunda sadece varsayımlara
dayalı konuşuldu. Sonunda Hablemitoğlu için de bir örgüt bulundu:
Ergenekon Terör Örgütü… Hablemitoğlu’nun bu örgüt tarafından
öldürüldüğüne kamuoyunu inandırmaya çalıştılar. Hiçbir iz, bir
bulgu, elde süpheli olmamasına rağmen ortaya atılan bu iddiaya
kimse inanmayacaktı ama öyle bir hava oluşturulmuştu ki
inanmayanlar da “Ergenekoncu” olarak ilan ediliyordu.