Saygı Öztürk Sözcü Gazetesi

Düğünde kelepçeleyip götürdüler

15 Temmuz 2016 uzun bir geceydi. Bomba sesleri altında bir taraftan haberlerimizi yazıyor, bazen de kendimizi yere atıyorduk. İki silahlı güç olan asker ve polisin çatışması ve aldığımız haberler içimizi...

17 Temmuz 2016 | 1.499 okunma

15 Temmuz 2016 uzun bir geceydi. Bomba sesleri altında bir taraftan haberlerimizi yazıyor, bazen de kendimizi yere atıyorduk. İki silahlı güç olan asker ve polisin çatışması ve aldığımız haberler içimizi yakıyordu. Biraz geriye gittiğimizde polise ağır silahlar alınmaya başlandığında dönemin İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu, “Artık asker darbe yapmak istese bile yapamaz” diyordu. Darbeye kalkışıldığında başlangıçta askeri polisin emrine girdiği izlenimi vardı. Ancak bunun öyle olmadığı kısa süre sonra ortaya çıktı.
Darbe girişimi sonucu 3 bin civarında askerin gözaltına alındığı açıklandı. İşte burada “Nerede bu devletin istihbaratı?” diye sormak gerekiyor. Darbeye kalkışanlar kendilerine göre atamalar yapmış, sıkıyönetim komutanlarını belirlemiş, Türkiye'nin hemen birçok ilinde “darbe günü” hazırlığı yapmış ama bunlar hiç duyulmamış. Allah aşkına bu ülkenin MİT, Emniyet ve Jandarma İstihbaratı, Kuvvet Komutanlıkları bünyesindeki “İstihbarata Karşı Koyma” birimlerinin bu kadar uyuduğu bir ülke olur mu?

O GÜN “ÇETENİN HAKİMİ” DEMİŞLERDİ

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde askerlerin yargılandığı “Kafes Eylem Planı”nın sanıklarından biri de Koramiral Kadir Sağdıç'tı. Mahkeme Başkanı Oktay Kuban, 2010 yılının Temmuz ayında yapılan duruşmada Koramiral Sağdıç'a, “Size yapılan bir komplo mudur? Komploysa, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) komplonun içinde olanlar var mı? Bunların rütbeleri nereye kadardır?” diye sordu. Amacı, o dönem TSK'daki cemaatçi yapılanmaya dikkat çekmekti.
O gün bir bakan, Mahkeme Başkanı Oktay Kuban'ı “çetenin hakimi”, “sanık avukatı gibi davranıyor” diye eleştirmişti. Koramiral Kadir Sağdıç'a “mahkeme başkanının bunu niçin sorduğunun” hiç üzerinde bile durulmadı. Aslında o gün gereği yapılmaya başlanmış olsaydı, “darbe günlüğü” de yazılamayacaktı.

BU NOKTALARA GETİRENLER KİM?

Gözaltına alınanlar arasında albay, tuğgeneral, tümgeneral, korgeneral hatta orgeneral rütbesinde olan komutanlar var. Peki, bunların hemen tamamı AKP döneminde bu makamlara getirilmedi mi? Yüksek Askeri Şura'da bu komutanların terfilerinde Başbakan ve Cumhurbaşkanımızın imzaları yok mu? Peki onların, cemaatçi olduğu o dönem bilinmiyor muydu? Bilinmez olur mu? Onlar ne istediyse verenler kimdi? Çok acı olaylar yaşandı. Askerle polis karşı karşıya geldi. Birbirlerini vurdular, kırdılar. Emirle sokağa çıkan tatbikata gittiğini sanan erler vatandaşlar tarafından linç ediliyordu. Hepsi kan revan içindeydi. Jandarma Genel Komutanlığı'nda, Terörle Mücadele Dairesi Başkanı Turgut Aslan ve koruması polis memuru Hasan Gülsoy elleri kelepçelenip bodrum kata indirildi. Gülsoy şehit edildi. Aslan ise yaralı olarak Gazi Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırılıp, ameliyata alındı.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Duydunuz mu, darbecilikle suçlananlar da tahliye edildi 04 Eylül 2024 | 3.121 Okunma ‘Silivri Cezaevi’ne konulduğumda bile devletime, memleketime küsmedim’ 02 Eylül 2024 | 2.984 Okunma Elin adamı gelmiş Anadolu’yu talan ediyor 30 Ağustos 2024 | 2.549 Okunma Sandıktan çıkana dönem sınırı yok 28 Ağustos 2024 | 2.496 Okunma “Hodri meydan” demekle olmuyor! 22 Ağustos 2024 | 2.808 Okunma