Saygı Öztürk Sözcü Gazetesi

Duruşma salonunda onların yeri

Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca (MGK) devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı yahut bunlarla irtibatı...

18 Temmuz 2017 | 2.402 okunma

Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca (MGK) devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle 4 bin 302 hakim ve savcı, 6 bin 265 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, 3 bin 106 Jandarma, 152 Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli, 22 bin 973 Emniyet mensubu, 74 bin 393 diğer kuruluşlarda olmak üzere (görevlerine iade edilenler hariç) toplam 109 bin 529 kişinin kamudaki görevlerine son verildi.
Görevlerine son verilenler arasında bazıları tutuklu 403 kaymakam, vali yardımcısı ve vali var. FETÖ’yle bağlantılı olduğu öne sürülen valiler, müsteşarlar, genel müdürler tutuklu ama onları bu makamlara getirenler, kararnamelerinde imzaları bulunan siyasilere dokunan yok. O yüzden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “FETÖ’nün siyasi ayağı” derken iktidarın üzerine alınmak istemediği önemli bir konuya vurgu yapıyor. Bürokrasinin içinde olanlar siyasi destek olmadan bürokratın öyle kolay kolay adım atamayacağını da çok iyi bilir.

ÖNEMLİ FARK VAR

AKP döneminde askerlere, yazarlara, siyasetçilere, bilim adamlarına kurulan “Ergenekon”, “Balyoz”, “Oda TV”, “İzmir-İstanbul Casusluk” isimli davaları da, bugün devam eden davaları da yakından bilen ceza avukatı Erol Aras’a, soruşturma ve dava aşamalarında yargı mensuplarının tutumuyla ilgili ne gibi farklar olduğunu sordum. Şunları anlattı:
“Balyoz, Ergenekon, Oda TV ve benzer davalarda ‘delil’ diye üretilmiş sahte belgeler, digital veriler bulunuyordu. Dosyadaki birçok belgenin sahte ve üretilmiş olduğu da ortaya çıkarılmıştı. O davaların çoğu hakim ve savcıları, yargılanan sanıklardan nefret ediyordu. Avukatları da, sanıkları da dinlemiyorlardı. Sanki biz duvara konuşuyorduk.
Bugünkü duruma geldiğimizde de şunu görüyoruz: Davalarda sahte, uydurulmuş delil yok. İddianamede, sanık lehine olan deliller de yer alıyor. Hakim ve savcılar yargılananlara karşı nefret duygusuyla hareket etmiyor. Bizleri dinliyorlar. Ancak gördüğümüz şöyle bir durum da var: Çoğu deneyimsiz olan hakim ve savcıların da baskı ve korku altında olduğunu hissediyoruz. Buna rağmen sapla-samanı birbirinden ayırıyorlar. Biz de gerçeğin peşindeyiz.”
Tabii ki, her şey Erol Aras’ın anlattığı gibi de değil. Haklarındaki iddialar kanıtlandığında zaten en ağır cezalara çarptırılacak olanlara, yakınlarına, avukatlarına duruşma salonuna giriş-çıkışlarında, hatta duruşma salonunda ağır hakaretlerde bulunulması da davaların gölgelenmesine neden oluyor.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Duydunuz mu, darbecilikle suçlananlar da tahliye edildi 04 Eylül 2024 | 3.121 Okunma ‘Silivri Cezaevi’ne konulduğumda bile devletime, memleketime küsmedim’ 02 Eylül 2024 | 2.984 Okunma Elin adamı gelmiş Anadolu’yu talan ediyor 30 Ağustos 2024 | 2.549 Okunma Sandıktan çıkana dönem sınırı yok 28 Ağustos 2024 | 2.496 Okunma “Hodri meydan” demekle olmuyor! 22 Ağustos 2024 | 2.808 Okunma