Yargıtay ve Danıştay'da işler durmuş, kimin yerini koruyacağı, kimin gideceği konuşuluyor. Bu konuda kararı olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeleri ise kendileriyle görüşmek isteyen yargı mensuplarından başlarını alamıyor. Şu anda en rahat olan Yargıtay ve Danıştay başkanları, yardımcıları, daire başkanları ve başsavcılardır. Çünkü onların “görevden uzaklaştırılması” gibi bir sorunları yok.
Yargıtay'a özellikle AKP döneminde getirilenler, çıkarılan yasanın doğru olduğunu, yapılan düzenlemenin “suç örgütüyle mücadele kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini” belirtiyorlar. AKP döneminde yargıya atanan cemaatçileri uzaklaştırmak için bu kanunun çıkarıldığı biliniyor. Çünkü, Yargıtay ve Danıştay'dan “cemaatçi yapılanmayı” başka türlü kurtaramayacakları için böyle bir çözüm buldular. Peki onları, oralara dolduran, yargıyı bu yolla ele geçirmek isteyenler AKP hükümeti değil mi?
Cemaatçi olmadığı bilinen bir Yargıtay üyesi de, yapılan düzenlemeyi anayasaya aykırı buluyor, “Anayasal bir kurum olan Yargıtay ve Danıştay'ın faaliyetinin bir gün bile engellenmesi anayasaya aykırıdır. Yasanın Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmasından sonra 5 gün içinde üyelerin atanacağı belirtiliyor. 5 gün değil bir gün olsa bile çalışmaların engellenmesi anayasal bir suç oluşturur” diyor. Yargının, yürütmenin emrine sokulmak istendiğini, otoriter bir rejime doğru gidildiğini de belirtenler var.
Genç üyeler sesiz kalıp yerlerini koruyabilir mi bilemem ama yaş haddinden emekliliği gelmek üzere olanların sessiz kalması da onları üzüyor. Bu durumu tam bir “teslimiyet” gibi görüyorlar. 516 üyeli Yargıtay'dan sadece 16 kişinin sokağa çıkıp basın açıklaması yapması yetmez. Eğer, “çok kötü bir kanun”sa yargı mensuplarının hep birlikte bunu dillendirmeleri gerekir. Ama büyük bir sessizlik var.