15 Temmuz darbe girişiminin “kara kutusu” denilen Adil Öksüz’ün,
adliyede serbest bırakıldıktan sonra uçakla meydan meydan
Türkiye’yi dolaştığını CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın
ortaya koyduğu belgelerle açıkladık. Tezcan da, açıklamasını
491…….. vatandaşlık numaralı FETÖ imamı olduğu belirtilen Adil
Öksüz’le ilgili savcılık yazısına dayandırdı. Buna göre, Öksüz,
hiçbir engelle karşılaşmadan yolculuk yapmış.
Hatırlayınız, darbe girişiminden sonra havaalanlarında denetimler
daha da sıklaştırılmıştı. Alana girişte yapılan denetimden sonra,
biniş kartı alırken kimliğinizi gösteriyorsunuz. Yetmedi, biniş
kartınızı aldıktan sonra uçağa biniş salonuna girerken yine kimlik
denetimi yapılıyor.
DAHA BİTMEDİ
Kimliğin iki kez göstermekle denetim bitmiyor. Bu kez
oluşturulan polis noktasında kimliğinizi veriyor, bilgisayara sizin
vatandaşlık numaranız yazılıyor ve GBT’nize (Genel Bilgi Toplama)
bakılıyor. Arama kaydı bulunup bulunmadığı ortaya çıkıyor. Belgeye
göre Adil Öksüz, sözde aranıyor ama örneğin 31 Temmuz 2016
tarihinde Elazığ’dan Ankara Esenboğa Havalimanı’na geliyor. Aynı
gün, Ankara’dan, İzmir Adnan Menderes Havalimanı’na gidiyor. Bu
gerçek Adil Öksüz değil isim benzerliğiyse vatandaşlık numarasının
ne özelliği kalıyor.
Peki nasıl oluyor da, arandığı söylenen Adil Öksüz kendisine ait
kimlikle uçak bileti almasına, binişte bu kartı göstermesine rağmen
gözaltına alınmıyor? Akla şu geliyor:
Havaalanları ve limanlarında kimlerin VIP’den (önemli kişi)
giriş-çıkış yapacağına ilişkin genelgeler var. Ancak buna hiç
uyulmaz. Bakıyorsunuz, iktidar partisinin il, ilçe yöneticileri,
hatta bu partiye oy verdiği bilinen ve siyasi kimliğiyle öne
çıkanlar VIP’den geçer. Akla şu geliyor: Adil Öksüz, sözde arandığı
dönemde VIP’den mi giriş-çıkış yaptı? Ya da “aranıyor” diye bilinen
Adil Öksüz o dönem aranmıyor muydu? Başka bir Adil Öksüz olması ise
vatandaşlık numarasına göre araştırma yapıldığı için bu olasılık da
son derece zayıf.