Türkiye'yi halk oylamasına kilitleyenler, komşularımızdan sonra
Avrupa ülkeleriyle de karşı karşıya geldi. Devletin uçağını
kullanıp halk oylamasında “evet” oyu verilmesini istiyorlar. Artık
işler o hale geldi ki, tercihini “hayır”dan yana kullanacak olan
herkesi “terörist”, “vatan haini”, bölücü terör örgütü PKK ile
ilişkilendiriyorlar. Bu durumda seçmenlerin neredeyse yarısı hatta
biraz daha fazlası “terörist” damgasını yiyecek. Düşünün, ömrünü
bağımsız yargı için, hukuk için harcayan, niçin bu anayasaya “evet”
denilmemesi gerektiğini anlatan Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu'nu bile terörist ilan edebiliyorlar.
Zaman zaman AKP yetkilileri, “hayır” diyenlerin PKK'lılarla,
teröristlerle birlikte oy kullanacağını belirtiyor ama merak
etmesinler “hayır” diyecek olan PKK'lı yok. Eğer devlet olarak
bölücü örgütle kararlı bir mücadele ediyorsan, onların seçim
sandığına gitmesi, oy kullanması da mümkün değil. Yapılması
gereken, terör örgütünün halk üzerinde baskı kurmamasını önlemeniz,
seçimin özgür bir biçimde yapılmasıdır.
YPG'NİN ÖZEL YÖNETİM OYUNU
Biz “evet”, “hayır” derken, yalnız Avrupa ülkeleri değil
komşumuz Suriye, Irak'ta da ülkemizi rahatsız eden gelişmeler daha
da boyut kazanarak artıyor. Askerimiz El Bab'da bekliyor.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, sıranın Menbiç ve Rakka'ya geldiğini
söylemişlerdi ama durum hiç öyle değil. Askerimizin Menbiç
çevresinde 300 nüfuslu iki köyü ele geçirmesi, Menbiç'e gireceğimiz
anlamına gelmiyor. Çünkü bu ilçe tam anlamıyla üç devlet tarafından
çembere alınmış durumda… Bir “uçuş yasağı” konulması halinde,
askerimizin eli-kolu tamamen bağlanmış olacak.
“PKK, Menbiç'i terk ediyor” açıklamaları yapıldığında, biz “PKK,
Menbiç'i terk etmeyecek” diyorduk. Öyle de oldu. Arap şehri olan
Menbiç'te, Araplar sözde “güvenlik” nedeniyle uzaklaştırılırken,
yerlerine Kobani'den getirilen Kürtler yerleştirildi. PKK'lılar ve
onun Suriye uzantısı YPG'lileri ABD, Rusya, Suriye askerleri
koruyor. Onlar da bu durumu fırsat bildi, “özerklik” ilan
ettiklerini açıkladı. İlçede yürüyüşler yapıyor, marşlar
söylüyorlar. Dokunan, “yapmayın, etmeyin” diyen yok.