“Devlet halinde teşkilatlanmış bir insan toplumu anayasasında adalet kuvvetinin bağımsızlığının önemini açıklamaya gerek yoktur. Milletlerin yargı hakkı bağımsızlığının birinci şartıdır.” “Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunamaz.”
Bu sözler Atatürk'e ait. “Bağımsız ve tarafsız yargı” sözünü dilinden düşürmeyenler, yargıyı tam anlamıyla kontrol altına almanın çabası içinde. “Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la, yüksek yargıdaki “cemaatçi kadroları temizliyoruz” adı altında büyük bir kıyım yaşanacak. Peki onları yüksek yargıya taşıyan da AKP hükümeti değil mi?
PAKET PAKET ÜSTÜNE
Son beş yılda adaletle ilgili kapsamlı üç paket TBMM'ye getirildi. Yüksek yargıdan hiçbir istem olmamasına rağmen birinci düzenlemeyle Yargıtay'ın üye sayısı 250'den 387'ye, Danıştay'ın 95'ten 156'ya çıkarıldı. 17/25 Aralık operasyon ve soruşturmasının ardından Yargıtay'daki üye sayısı 387'den 516'ya, Danıştay'ın 156'dan 195'e yükseltildi. Şimdi de yüksek yargının üzerinde vesayet kurmak amacıyla üye sayıları düşürülüyor.
Mevcut üyeler arasından yüksek yargıya seçim yapılacağı için açıkçası herkes beklemede. Seçileceklerin de başka yine yasayla azledilmeyeceğini, AKP'li üyeler dışında kimsenin bırakılmayacağı da garanti edilemez. Bugün yapılmak istenen kadrolaşmaktır. Herkes için adaleti değil, kişiye göre yargılamayı hedefleyenlerin 14 yılda geldiği nokta, hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukukudur.
4 NUMARALI YASAYLA KURULDU
Ankara'da milli hükümetin kurulmasından sonra 7 Haziran 1920 tarihinde dört numaralı yasayla “Muvakkat Temyiz Heyeti Teşkili Hakkında Kanun”la çağdaş bir yüksek yargının oluşturulması planlandı. Atatürk tarafından kurulan bugünkü adıyla Yargıtay, Ankara'da değil, Sivas'ta kurulmuştu.