Bizim kuşağımız Cumhuriyet’in kazanımları anlamında her şeyi hazır buldu.
Kuruluşundaki olağanüstü çabayı, özveriyi kitaplardan öğrenmek, üstelik sıkça hamaset dolu nutuklar üzerinden dinlemek zorunda kalmak, belki başlangıçta Cumhuriyet’in değerini tam olarak kavramamızı önledi bile denebilir.
Ancak çoğumuz yaşımız ilerledikçe, dünyayı tanıdıkça, bulunduğumuz bölgenin açıldığı farklı coğrafyalarda olan bitenleri izleyip ülkemizin farklılığını hangi alanlarda gösterdiğini karşılaştırmalı bir şekilde gördüğümüzde, galiba Cumhuriyet’in anlamını daha iyi hissetmeye, kavramaya başladık.
*
Aslında Cumhuriyet’in değerini anlayabilmek için önce Türkiye’nin 20’nci yüzyıla çökmekte olan bir imparatorluk kimliğiyle nasıl girdiğine, ardından bu yüzyılı kat edip 21’inci yüzyıla nasıl farklı bir kimlik ve özgüvenle adım attığına bakmakla yola koyulabiliriz.
Bu çerçevede Türkiye’nin bugün üyesi olduğu İslam İşbirliği Örgütü’ne üye diğer 56 ülke ile arasındaki çok temel bir farka işaret etmek bile tek başına yeterli olabilir.
Bütün bu ülkeler arasında, bütün sorunlara rağmen, demokratik kurumlarını uzun bir süredir çalıştırabilme yeteneğini kazanmış olan, göreceli çoğulcu özgür bir siyasi düzeni ortaya çıkartabilmiş, aynı zamanda bireysel girişimciliğin önünü açıp liberal bir ekonomiyi yaşatabilen yegane örnektir Türkiye Cumhuriyeti.
Kuşkusuz, Cumhuriyet’in eğitimde, bilim ve teknolojide, kültür ve sanat gibi alanlarda kat etmiş olduğu anlamlı mesafeyi de bu denkleme dahil etmemiz gerekir.