ÖNÜMÜZDEKİ pazar günü yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimine bakarken, 2011 sonrasındaki seçimlerin verilerini ve bu çerçevede partilerin toplumsal destek zeminlerindeki hareketleri kısaca hatırlamak ve bir köşeye not düşmek yararlı olabilir.
Yazıda yer alan tabloda da görülebileceği gibi, AK Parti’nin 2011 sonrasındaki seyrine baktığımızda, düz bir hatta ilerlemeyen, iniş-çıkışlar izleyen bir çizgiyle karşılaşıyoruz. Bu partinin 2011 seçiminde kaydettiği yüzde 49.83’lük oy oranı (21.4 milyon oy) -yüzde olarak- tarihindeki zirve noktasıdır ve o tarihte Türkiye’de sokakta yürüyen her iki vatandaştan birinin oyunu artık AK Parti’ye verdiği gerçeğinin altını çizmektedir.
*
AK Parti’nin düşüş anlamında yaşadığı ilk ciddi kırılma, 30 Mart 2014 yerel seçiminde ortaya çıkmıştır ve aslında 7 Haziran 2015 tarihindeki genel seçimde sandıkta uğrayacağı büyük kaybın da habercisidir. Tabloya dahil etmediğimiz bu seçimde, 51 ilde ‘il genel meclisi’ ve 30 büyükşehirde ‘belediye meclisi’ oylarının toplamı olan ‘Türkiye geneli’ dökümünde, AK Parti yüzde 43.6 oranına inmiştir (yaklaşık 19 milyon 100 bin oy).
AK Parti Lideri Recep Tayyip Erdoğan, bu sendelemeden dört buçuk ay sonra 14 Ağustos tarihinde 21 milyon oy alarak yüzde 51.79 oranıyla Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki, Erdoğan’ın aldığı oy, AK Parti’nin 2011 genel seçimindeki oy düzeyinin bir tekrarı niteliğindedir ve arada geçen üç yıl içinde ülkede seçmen sayısı da 2.8 milyon artmıştır. Ayrıca, Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığı’na taşıyan oylara AK Parti dışından gelen destekler de dahildir.
Yaklaşık 10 ay sonra gerçekleştirilen 7 Haziran 2015 seçiminde AK Parti’nin aldığı oy dramatik bir şekilde 18 milyon 867 bine düşmüştür. Bu rakam, partinin 2011’de aldığı bu miktarın neredeyse 2.5 milyon altındadır ve aslında 14 ay önceki 30 Mart yerel seçimde aldığı oya çok yakındır. Buradan yola çıkarak, AK Parti’nin 30 Mart yerel seçimde uğradığı gerilemenin 7 Haziran’da büyük ölçüde yerleşik hale geldiğini söyleyebiliriz.