HAFTA başında Varna’da gerçekleştirilen Türkiye-Avrupa Birliği zirvesinin elle tutulur en önemli sonucu herhalde diyaloğun devam etmesi yolunda varılan mutabakat oldu denebilir.
İlişkilerin daha da geriye gitmemesi, tarafların en azından oturup aralarındaki görüş ayrılıklarını konuşarak diyaloğu sürdürme kararı almalarını bile artık olumlu karşılamak durumundayız.
Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AB tarafını ise AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ve AB’nin dönem başkanlığını yapmakta olan Bulgaristan’ın Başbakanı Boyko Borisov’un temsil ettiği zirvede, tarafların öncelikleri, beklentileri ve pozisyonları arasında bir hayli mesafenin bulunduğunu söyleyebiliriz.
*
Türk tarafının ana beklentileri olarak, AB’nin söz verdiği vize serbestisini geciktirmemesi, gümrük birliğinin güncellenmesi, Suriyeli göçmenler konusunda taahhüt edilen ilk partideki 3 milyar Euro’nun kalan 1.2 milyarlık bölümünün ivedilikle ödenmesi, AB’nin daha çok sayıda Suriyeli mülteci kabul etmesi, zirve toplantılarının düzenli yapılması, gerek PKK gerek FETÖ/PDY olmak üzere terörle mücadelede Türkiye’ye destek verilmesi gibi başlıkları sıralayabiliriz.
Karşı tarafın beklentileri arasında öncelikle Türkiye’nin mültecilerin Avrupa’ya gidişini önleyen göç anlaşmasına sadık kalınması, AB ülkeleriyle ikili düzeydeki ilişkilerin önünün açılması, olağanüstü hal uygulamasından normalleşmeye geçilmesi, tutuklu gazetecilerin durumu gibi konular yer alıyor.
Bir de Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramaları konusunda Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Rum Yönetimi, Ege’de Yunanistan ile ortaya çıkan gerginliklerin, Türkiye ile AB arasındaki gündeme yeni bir pürüz olarak yerleştiğini söyleyebiliriz.