ABD ile Türkiye arasında Suriye üzerinde patlak veren son anlaşmazlık, önümüzdeki yıllara da yayılacak büyük bir çekişme ve yüksek gerilimin sadece başlama vuruşudur.
İlişkileri bekleyen bu sancılı geleceği ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın geçen salı günü ABD’nin saygın üniversitelerinden Stanford’taki Hoover Institute adlı düşünce merkezinde yaptığı Suriye konulu konuşması üzerinden okuyabiliriz.
Bu değerlendirmede en başta altını çizmemiz gereken, Tillerson’ın ABD’nin Suriye’den çekilme niyetinin olmadığını, bu ülkedeki askeri ve diplomatik varlığını sürdüreceğini büyük bir kararlılıkla vurgulamasıdır.
Suriye’deki askeri gücünü sınırlı tutacağı için, ABD’nin, bu ülkedeki varlığını önemli ölçüde kuzey ve doğu bölgelerindeki Kürt ve Arap unsurların birlikte oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) dayandıracağı aşikârdır. SDG’nin omurgasında PKK’nın uzantısı olan YPG örgütü yer aldığından, ABD’nin Suriye’de dayanacağı en önemli müttefikin aslında YPG üzerinden Suriyeli Kürtler olacağını söylemek hata olmaz.
ABD, Suriye’den neden çekilmiyor? Tillerson, bunun bir nedenini ‘IŞİD’in yeniden ortaya çıkmasını önlemek’ şeklinde açıklıyor. Ancak konuşması ABD’nin Suriye’de kalma kararının en önemli stratejik gerekçesinin aslında İran olduğunu gösteriyor. Tillerson, IŞİD sonrasında Suriye’de devam eden ana stratejik tehdit olarak İran’ı işaret edip şunları söylüyor:
“İran’dan Lübnan’a ve Akdeniz’e uzanan bir kuzey hattı (northern arch) oluşturma stratejisinin bir parçası olarak, bu ülke, Devrim Muhafızları’nı konuşlandırmak suretiyle Suriye’deki varlığını dramatik bir şekilde güçlendirmiştir... Suriye üzerinden ABD çıkarlarına, müttefiklerimize ve bölgedeki personeline saldırmak üzere pozisyon almaktadır.”
Tillerson, ABD’nin hedefini “İran’ın kuzey hattı hayalini boşa çıkartmak” olarak açıklıyor.