Geçen pazar günü Avrupa Birliği tarafından yürütülen bir askeri harekât çerçevesinde Libya’ya gitmekte olan ‘MV Roseline-A’ isimli Türk bayraklı bir kargo gemisine düzenlenen baskına ilişkin iki tarafın açıklamalarının ana hatlarını dünkü yazımda özetlemiştim. Bugün, Akdeniz’in ortasında yaşanan bu krize daha detaylı bir şekilde baktıktan sonra söz konusu açıklamalardaki çelişikler ve hadiseye ilişkin gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
Gözlemlerini ana başlıklar halinde şöyle ifade edebilirim:
TÜRKİYE’NİN RET YANITI DİKKATE ALINMADI
Birinci problemli durum, AB’nin “Türk tarafının olumsuz yanıtını resmi olarak ve gecikmeli bir şekilde bildirmesi üzerine aramanın durdurulduğu” yolundaki beyanının gerçeği yansıtmamasıdır. Süreç, AB’nin Libya’ya BM silah ambargosunu denetlemek amacıyla oluşturduğu IRINI Harekât Merkezi’nin pazar günü saat 14.00 sularında Türkiye’nin Roma Büyükelçiliği’ne başvurarak, gemiye çıkmak için izin istemesi ve yanıt için dört saat süre vermesiyle başlamıştır. Büyükelçilik, Türkiye’nin aramaya onay vermediğini pazar akşamı saat 17.44’te Roma’daki IRINI Harekât Merkezi’ne resmi bir yazıyla bildirmiş, buna karşılık bu bildirimin hemen ardından saat 18.00’de arama timi gemiye çıkmıştır.