GEÇEN cumartesi günü başlatılan Afrin harekâtının Türkiye açısından yarattığı ilk sonuçları –koridor meselesi dışında- şöyle değerlendirebiliriz:
En kritik sonuçlardan biri, Suriye’nin geleceğinin yeniden şekillenmekte olduğu bir dönemde Türkiye’nin bu operasyonla birlikte kendisini denklemin içine kuvvetli bir şekilde yerleştirmesidir.
Bu ülkedeki savaşa bir şekilde müdahil olan bütün aktörler gelecekteki Suriye’yi şimdiden kendi istedikleri yöne çekmeye çalışırken, Türkiye geçen yıl ‘Fırat Kalkanı’ harekâtıyla elde ettiği nüfuz alanından sonra masadaki pozisyonunu daha da güçlendirmiş olmaktadır.
İran’ın Devrim Muhafızları ile sahada savaştığı, ABD’nin 2 bin asker ve siyasi danışmanla Kürt bölgesinde PYD ile kader birliğine girdiği, Rusların Esad rejiminin savaşı kaybetmemesi için cephede bütün ağırlığını koyduğu bir sırada, Türkiye, hadiselerin akışını sınırın gerisinden seyirci olarak izlemeyeceğini, sahaya çıkarak bizzat bu oyuncular arasında yer aldığını göstermiş olmaktadır.
***
Harekâtın bir diğer önemli sonucu, Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşma sürecini daha da ileri taşımakta oluşudur. Türkiye’nin bu harekâtı Rusya ile sıkı bir danışma mekanizması işlettikten ve belli bir işbirliğinin altyapısını oluşturduktan sonra başlatmış olması, bu yönelişin göstergesidir. Kuşkusuz, Suriye’deki Kürtlerin başat siyasi örgütü PYD’nin ABD’nin Suriye’deki yegâne stratejik ortağı olarak hareket etmeye başlamasının, Rusları Türkiye ile işbirliğine yönelten faktörlerden biri olduğu düşünülebilir. Rusya, ayrıca bu hareketi ile herhalde Türkiye’deki karar vericilerin ve kamuoyunun güvenini kazandığını da düşünmektedir.
Kaldı ki, Afrin’de PKK uzantısı PYD varlığının gücünün kırılmasının, Rusların Beşar Esad rejimini ayakta tutma, rejimi güçlendirme stratejisiyle çelişen hiçbir yönü yoktur. Moskova, muhtemelen nihai bir çözümde Afrin bölgesinin eninde sonunda Şam’daki merkezi otoriteye bırakılacağı yolunda bir kabulle hareket etmektedir.