2012 yılı temmuz ayında Beşar Esad’ın Suriye’nin kuzey bölgesini PKK’nın bu ülkedeki uzantısı olan PYD ve onun silahlı kanadı YPG’ye bırakması, o günlerde iç savaşın seyrindeki en kritik hamlelerinden biri oldu ve Ankara’da tam bir şok yarattı.
Çünkü, Türkiye’nin yaklaşık 910 kilometrelik Suriye sınırı büyük ölçüde PYD çizgisindeki Kürt grupların, dolayısıyla Kandil’in egemenlik alanına girmiş oldu.
Esad rejimi, iki saikle bu adımı attı. Birincisi, silahlı muhalif gruplar iç savaşta çok geniş bir alanda hâkimiyet kurarak, Esad rejimini ciddi bir şekilde bunaltmıştı. Rejim, bu durumda bekası açısından daha hayati gördüğü, silahlı muhalefetin kendisini zorladığı bölgelere odaklanma kararı aldı. Böylelikle, kuzeyden güneydeki bölgelere güç kaydırabilme imkânı buldu.
Bu adımı atarken gözettiği ikinci bir hedef daha vardı Esad’ın. Çekildiği bölgede PKK hâkimiyetine davetiye çıkararak Türkiye’ye misilleme yaptı. Böylelikle, Türkiye’deki AK Parti iktidarının kendisinin bir an önce devrilmesi için Suriye muhalefetine sağladığı kuvvetli desteğe karşılık vermiş oluyordu. İleride muhalefete karşı üstünlüğü ele geçirdiğinde, kuzeyin durumuna yeniden bakabilirdi.
Üstelik, büyük ölçüde PYD ile mutabakat halinde alınan bu karar tam anlamıyla bir çekilme de değildi. Suriye’nin kuzeyindeki bazı merkezlerde sınırlı olmakla birlikte rejimi temsil eden unsurlar da varlığını sürdürebildi.
Esad’ın bu hamlesinin en gözle görülebilir sonucu, Türkiye ile Suriye arasında Hatay’dan Irak’a uzanan uzun bir sınır hattının hemen güneyindeki yerleşim merkezlerinin çoğunda devlet dairelerine PYD gruplarının yerleşmesi ve her bir tarafa Abdullah Öcalan posterlerinin asılması oldu. Ardından 2014 yılı başında kuzeyde üç özerk kantondan oluşan demokratik özerk yönetimin ilan edildi.
Afrin, bu hattın en batısındaki kanton...