İkisiyle o yıllardan gelen otuz yılı aşkın bir hukukumuz var. Enis ile Cumhuriyet’te başlayan arkadaşlığımız sonradan uzun yıllar Hürriyet’te devam etti. O yıllarda Ankara’da Siyah Beyaz’da oturup uzun sohbetler yaptığımızda, günün birinde Hürriyet’in genel yayın yönetmenliği görevinde halef-selef olacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi.
Dün Oya’yı telefonda bulduğumda, Maçka Parkı’nda eşinin tutukluluğunu protesto etmek amacıyla düzenlenen bir toplantıdaydı. Sesi kuvvetli geliyordu, buna sevindim.
*
Sonradan 25 yıla çevrilen müebbet kararının kendileri için büyük bir şok olduğunu anlattı Oya. Karardan sonra adliyedeki karakolda bir süre sohbet etme imkânları olmuş. O süreyi şöyle anlattı:
“Enis çok rahattı, espriler yapıyordu. ‘Kızımı sana emanet ediyorum, seni de kızıma emanet ediyorum’ dedi. Ayrılacağı sırada polise kemerini çıkartması gerekip gerekmediğini sordu. Polis çıkartmasını söyledi. Kemerini çıkartıp bana verdi. ‘Beni merak etme, ben her koşula hazırladım kendimi’ dedi. Sonra sarıldık, vedalaştık; ardından polisler götürdü...”
“Dilara başta ağladı ama sonra kendisini toparladı. Eve gidip babasının hapishane valizini hazırlamak görevi ona düştü” diye ekledi Oya. Dilara Berberoğlu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, mülteci hakları ve insan hakları konularında uzmanlaşan genç bir avukat. Babasının cezaevi çantasını hazırlamak önceki akşam bir hukukçu olarak onun için değişik bir tecrübe oldu herhalde.