Bu ziyaretle ilişkilere sihirli bir değneğin dokunarak sorunların çözüme kavuşacağını beklemek gerçekçi olmaz. Ancak, ziyaretin en azından ilişkilerin yokuş aşağı gidişini durdurup, bu girift krizi kontrol altına alıp bir diyalog kanalını açması bile, eğer başarılabilirse, bu koşullarda başlı başına olumlu bir sonuç olarak görülebilir.
Bu sınırlı sonucun alınabilmesi her iki tarafta da bazı pragmatik adımların atılıp, belli esnekliklerin gösterilmesini zorunlu kılacaktır. Bu adımların bazıları hemen atılabilir; bazıları için zamana ihtiyaç var.
*
Önce Amerikan tarafıyla başlayalım. Öncelikle, ABD yönetimi Türkiye’nin yaşadığı 15 Temmuz darbe felaketinin kendisiyle olan bağlantısı konusunda artık başını daha fazla kuma gömemeyeceğini kabullenmelidir. Yönetim, darbede suçüstü yakalanan Fetullahçı organizasyonun liderine ev sahipliği yapıyor olmasının Türkiye’de ABD algısını yerle bir ettiği, ilişkileri sürekli bir basınç altına soktuğu gerçeği ile yüzleşmek durumundadır. Washington, “Hem Türkiye ile iyi geçineyim, hem Fetullah Gülen’i himaye etmeye devam edeyim” seçeneklerinin bir arada yürümediğini, yürümeyeceğini idrak etmelidir.
ABD yönetimi, bu bağlamda en azından darbede aktif rol almış olan Fetullahçı sivil kadroların ABD’deki temasları konusunda Türk tarafıyla daha yakın bir işbirliğine girip bu konuda iletilen taleplere yardımcı bir tutum almakla işe başlayabilir.
Washington’un PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD ile açık bir askeri ittifak içine girmiş olması ilişkileri gerilime sokan bir başka problemli alandır. ABD’nin kendisinin de terörist olarak gördüğü bir örgütle Suriye’de cephede müttefik durumunda kaldığı sürece Türk-ABD ilişkilerindeki güven bunalımının aşılabilmesi mümkün değildir.