Duruşma devam ederken aniden şehit yakınları ve gazilere ayrılan bölümden bir dinleyici ayağa kalkıp yüksek sesle salondaki sanıklara bağırmaya başlıyor, örneğin “Topunuz tankınızla yenemediniz bizi, bu millet yenilmez...” diye sesleniyor.
Bunun üzerine mahkeme heyeti başkanı Selfet Giray, oturduğu yerden yüksek bir sesle “Susun, sessiz olun...” şeklinde müdahalede bulunuyor. Hâkimin uyarısının ardından her seferinde bir polis görevlisi bu kişinin yanına gidiyor ve nazik bir şekilde kendisini salonun dışına çıkarıyor.
Yarım saat ya da bir saat sonra aynı durum bir başka izleyicinin hamlesiyle bir kez daha yaşanıyor. Sonra yine uyarı ve yine polisin hamlesi...
Şehit yakınlarının ve gazilerin de duruşmayı izlemesi, ayrıca müşteki avukatlarının da Cumhurbaşkanlığı ve TBMM gibi kurumları temsilen kalabalık bir grupla müdahil olarak hazır bulunması, 15 Temmuz gerçeğinin psikolojisini, gerilimini doğrudan Sincan’daki duruşma salonuna taşıyor. İçeride hiç beklenmedik anlarda tansiyon birden yükselebiliyor.
Duruşmaları kaplayan bu atmosfer karşısında sanık yakınlarının duruşmalara pek rağbet etmedikleri anlaşılıyor. Bunun önemli bir nedeni, davanın 1 Ağustos’ta görülmeye başlamasından sonraki günlerde sanık yakınlarına şehit yakınları tarafından yapılan hakaretlerin, sözlü müdahalelerin yarattığı gerilim.
Salonda tenha olan bir başka bölüm basına ayrılan alan. 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili en önemli davanın görüşüldüğü duruşma salonunda olayı izleyen gazeteci sayısı genellikle dördü, beşi, bilemediniz altıyı geçmiyor. AA ve DHA içeride sürekli muhabir bulundururken, gazetelerin büyük bir bölümünün ve TV kanallarının davaya fazla bir ilgi duymadığı aşikâr.
İşte bu ortam...