DÜNYANIN en tehlikeli terör örgütleri listesinde ilk sıralarda yer alan DEAŞ’ın Suriye’de yarattığı tehdit bu örgütün yalnızca kendi iradesi ve çabasının bir sonucu mudur? Yoksa bir “güç odağı”, bölgedeki çıkarları için DEAŞ’ı paravan olarak sahaya mı sürmektedir?
Birinci değil, ikinci şık geçerli ise bu güç odağı kimdir? Odağı ne şekilde teşhis edebiliriz? Adını nasıl koyabiliriz?
Bu sorular, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta salı günkü grup konuşmasıyla birlikte, Suriye ile ilgili tartışmaların gündemine yerleşmiştir. Ciddi yanıtları gerekli kılan sorular bunlar.
Ancak yanıt aramaya başlamadan önce konuşmanın bütünü içindeki bir
vurguyu hesaba katmak gerekiyor.
Erdoğan, “Özellikle bölgemiz ve hatta ülkemizle ilgili planları, hevesleri olan herkesin elinin Suriye’nin içinde olduğunu gördük” dedikten sonra, sınır ötesindeki terör örgütlerinin Türkiye’de büyük şehirlerde canlı bomba saldırılarına, sınırda bazı tacizlere yöneldiklerini anlatıyor. Bu ifadesiyle, 2015-2016 yıllarında Türkiye’de meydana gelen büyük terör eylemlerini hatırlatmış oluyor.
Cumhurbaşkanı, 15 Temmuz darbe girişiminin gerisindeki amaçlardan birini de “Türkiye’yi Suriye ve Irak üzerinden yürütülen bir büyük proje karşısında pasif duruma düşürmek” hedefiyle açıklıyor.
AK Parti kurmaylarının başından beri darbenin arkasında ABD’yi
gördükleri ve ayrıca darbeyi gerçekleştiren örgütün lideri
Fetullah Gülen’in Pensilvanya’da yerleşik olduğu
dikkate alındığında, 15 Temmuz’la ilgili bu mesajın adres olarak
ABD’ye yöneldiğini tahmin etmek güç değildir.