TRUMP yönetiminin Amerikalı rahip Andrew Brunson’ın tutukluluğu nedeniyle geçen çarşamba günü (1 Ağustos) iki bakana yaptırım uygulayacağını açıklaması Türk-ABD ilişkilerini ağır bir krizin içine soktu.
Ankara’nın bu krize soğukkanlılığın ağır bastığı, köprüleri atmaktan kaçınan, diplomasiyi ön plana çıkartan kontrollü bir tepki vermesi dikkat çekiyor.
Kuşkusuz, Ankara’nın resmi tepkisini okuyabilmek açısından belirleyicilik taşıyan nokta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuda ne söyleyeceğiydi.
Cumhurbaşkanı, yaptırım kararına tepkisini göstermek için dört gün bekledi ve ilk açıklamasını geçen cumartesi günü (4 Ağustos) AK Parti Kadın Kolları Kongresi’nde yaptı. Erdoğan’ın konuşması, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Singapur’da ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile cuma günü (3 Ağustos) yaptığı ve “yapıcı” olarak nitelendirdiği görüşmenin ertesi gününe rastladı.
Altını çizmemiz gereken bir husus, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığının ilk 100 günlük programını açıkladığı cuma günkü basın toplantısında yaptırım krizine doğrudan girmemiş olmasıdır. Erdoğan, yalnızca “Münbiç konusunda Amerika ile yürüttüğümüz ortak çalışmaların, aramızdaki diğer sorunlardan etkilenmeden sürmesini bekliyoruz” demekle yetinmiştir. Bu sözlerinden Erdoğan’ın, krizin ilişkilerin diğer alanlarına, örneğin Suriye konusundaki askeri işbirliğine sirayet etmesini önleme çabası içinde olduğunu anlıyoruz.
*
Bu genel tespitlerden sonra şimdi Cumhurbaşkanı’nın cumartesi günkü konuşmasının analizine geçebiliriz. Hemen belirtelim ki, Erdoğan konuşmasında mesajlarını iki düzlemde veriyor. Birinci düzlemde, ABD’nin yaptırım kararının eleştirisi ve karşılıklılık ilkesi çerçevesinde başvurulan aynı tarzdaki önlemler var. ABD’nin içişleri ve adalet bakanları için alınan benzer yaptırım kararlarını “Men dakka dukka”, yani ‘Eden bulur’ şeklindeki Arap atasözüyle açıklıyor Cumhurbaşkanı.