Özellikle son ABD başkanlık seçiminde sosyal medyayla ilgili olarak yaşanan bazı vakaların bu açıdan göz açıcı bir işlev gördüğü söylenebilir. North Carolina Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Zeynep Tüfekçi’nin geçen kasım ayında New York Times gazetesinde yayımlanan “Mark Zuckerberg İnkâr İçinde” başlıklı önemli yazısında verdiği iki çarpıcı örnek sorunun boyutlarını kavramamıza yardımcı olabilir.
Birinci vaka, seçimden hemen önce Papa’nın Cumhuriyetçi aday Donald Trump’a onay verdiği yolundaki bir haberin Facebook’ta dolaşıma girip bir milyon kişi tarafından okunmuş olması. İkincisi ise “Denver Guardian” gazetesinin demokrat aday Hillary Clinton’un elektronik postalarıyla ilgili soruşturmayı yürüten bir FBI ajanının evinde ölü bulunduğu yolundaki haberin yine Facebook’ta paylaşılmış olması...
Sorun her iki haberin de baştan aşağı uydurma olması. Göçmen haklarını kuvvetle savunan Papa herhangi bir adaya destek vermekten her zaman kaçınmış. Daha vahim olan, ABD’de “Denver Guardian” diye bir gazetenin zaten yayımlanmıyor oluşu. Ama bu gerçekler milyonlarca insanın bu çakma haberleri Facebook’ta okumalarını engellememiş.
Teknoloji-toplum ilişkisi üzerinde çalışan Tüfekçi, “Bunlar gibi uydurma binlerce haberle karşılaştım; benim gibi yüzde 44’ü haber almak için Facebook kullanan Amerikan seçmenleri de aynı şekilde...” diye yazıyor.
***
Hafta başında Bonn’da katıldığım Global Medya Forumu’nun en önemli temalarından biri işte bu örneklerde karşımıza çıkan sorundu. Yani, sosyal medyadaki bu gibi hayal mahsulü haberlerin yarattığı bilgi kirliliği ile nasıl baş edebiliriz meselesi...