EVET, Türkiye ve Rusya liderlerinin Soçi’de açıkladıkları mutabakatla İdlib’de bir çatışma ihtimali bu aşamada bertaraf edilerek işin zor kısmı halledildi. Şimdi işin daha zor olan kısmı başlıyor. Üstelik bundan sonraki aşamada işin daha da sıkıntılı bölümü doğrudan Türkiye’nin omuzlarında.
Bu söylediğimizi açmak için önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya lideri Vladimir Putin’in görüş birliğine vardıkları mutabakatın ana mantığını ve nasıl hayata geçirileceğini kısaca anlatmalıyız.
*
Mutabakat, İdlib çatışmasızlık bölgesinde muhalefet ile rejimin kontrol ettiği bölgeleri ayıran sınır hattı boyunca her iki tarafa doğru uzanan toplam 15-20 kilometre derinliğinde, ağır silahlardan ve terörist unsurlardan arındırılmış bir güvenlik kuşağı kurulmasını öngörüyor. Bu kuşağın kesin sınırları Türkiye ile Rusya arasında yürütülecek görüşmelerle çizilecek.
Söz konusu silahsızlanma bölgesinin koordinatları belli olduktan sonra atılacak iki kritik adım var. Birincisi, kuşağın her iki tarafı da tank, çok namlulu roket atarlar, top bataryaları ve havan gibi ağır silahlardan arındırılacak. Bu adımların karşılıklı olarak hem Suriye muhalefeti, hem de Suriye ordusu tarafından atılması gerekiyor.
İkinci bir adım daha var. Bu da güvenlik kuşağının terörist unsurlardan arındırılması önlemi. Putin, geçen pazartesi günü Soçi’deki basın toplantısında radikal militanların silahsızlandırılacak alandan çıkartılacağını söylerken, el Nusra’nın adını bizzat geçirdi. El Nusra denildiğinde, onun içinden çıkan ve İdlib’de sahada başat aktör olan, Türkiye’nin ‘terörist’ ilan ettiği Heyet Tahrir üş Şam’ı (HTŞ) anlamamız gerekiyor.