GEÇEN cumartesi günü İstanbul’da Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa’nın katılımıyla gerçekleştirilen dörtlü liderler zirvesi, Suriye iç savaşının büyük ölçüde sona ermesinden sonra girilen çözüm sürecindeki en önemli uluslararası buluşma olarak görülmelidir
Herkesin bir şekilde kazançlı çıktığı bir uluslararası diplomasi egzersizinden söz ediyoruz.
En başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kazançlı çıkmıştır. Türkiye, bu inisiyatifi üstlenerek, zirveye ev sahipliği yaparak, bütün dünyanın önünde kendisini Suriye sorununun çözümünde söz sahibi başat aktörlerden biri olarak tescil ettirmiştir.
Rusya lideri Vladimir Putin de kazançlıdır. Rusya, Suriye savaşına bizzat müdahale edip Beşar Esad’ın sahada kazanmasını sağladıktan sonra, şimdi Batı dünyasıyla işbirliği içinde diplomasi alanında ‘sorun çözücü’ ülke kimliğine geçiş yapmakta, ancak ipleri yine elinde tutabileceği bir zeminde yürümektedir.
Türkiye ile Rusya, bugün Suriye’deki çözüm çabalarında
belirleyici konumdalar. Rusya belirleyici, çünkü İran’la birlikte
Esad rejimi üzerinde kuvvetli kaldıraçlara sahip.
Çatışmanın diğer tarafı olan Suriye muhalefetine geldiğimizde,
özellikle silahlı muhalefet cephesi üzerinde nüfuza sahip ülke,
Türkiye’den başkası değil.
Almanya Şansölyesi Angela Merkel kazançlı bir
diğer oyuncudur. Çünkü Almanya, 700 bin kadar mülteciyi
sınırlarından içeri alarak Suriye savaşının mülteciler anlamında
külfetini üstlenen ülkelerden biri durumuna gelmiştir. Almanya,
elini taşın altına koyması gerektiğini anlamasının ardından, ilk
kez Suriye denklemine dahil olacağı bir alan bulabilmiştir
kendisine İstanbul zirvesinde.
Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanlığına
gelişinden sonra Fransa’nın Ortadoğu’da aktif bir politikaya
yönelmesiyle birlikte, Suriye bu politikanın öncelikle hissedildiği
coğrafya oldu. Bu çerçevede Suriye ile ilgili 7 ülkenin toplandığı
‘Küçük Grup’ adlı oluşumun başını çeken Macron,
dörtlü zirveye de katılarak, Suriye üzerinde rol oynama iddiasını
bir eşik yukarı çıkarmıştır.
İstanbul zirvesini Suriye sorununun çözümüne dönük uluslararası
çabalara ilişkin formatlar açısından değerlendirirsek şu saptamayı
yapabiliriz:
Öncelikle, BM Güvenlik Konseyi kararlarının yetkilendirdiği Cenevre eksenli bir çerçeve söz konusu. Suriye’nin yeni anayasasının hazırlanması görevini yürütecek olan komite, BM’nin gözetiminde faaliyet gösterecek.