HÜRRİYET’in muhabiri olarak Washington D.C.’ye ayak bastığımda 1987 yılı ağustos ayıydı ve Beyaz Saray’da Cumhuriyetçi Başkan Ronald Reagan oturuyordu.
Baba George Bush dönemini (1988-1992) başından sonuna izledim. Demokrat Başkan Bill Clinton’ın 1993 yılında Beyaz Saray’da göreve başlamasına tanıklık ettikten bir süre sonra Türkiye’ye döndüm.
Altı yıla yaklaşan görev sürem bana Washington’daki karar alma mekanizmasının işleyişini yakından gözleme imkânını sundu. Bu mekanizmanın içinde doğrudan Türkiye dosyasından sorumlu olan aktörlerin önemli bir bölümünü tanıdım.
Bu süre içinde gördüm ki, Washington’da Türkiye’de zannedildiğinden çok daha karışık bir karar alma süreci işliyordu. Türkiye söz konusu olduğunda, yönetim içindeki farklı bürokratik birimlerinin değişik, nüanslı bakışlarını, bu arada Kongre’de çatışan eğilimleri yakından gözledim, somut vakalara bizzat tanıklık ettim.
Kongre, işin doğası gereği, Türkiye ile ilgili dinamiklerin en karmaşık işlediği yerdi Washington’da. Burada izlediğim her toplantıda, Türkiye’nin şaşmaz destekçileriyle, Türkiye’nin çıkarlarında hasara yol açabilmek için en küçük fırsatı bile değerlendirmek isteyen Rum lobisinin faaliyetlerini izlemek benim için öğretici oldu. Her taşın altından çıkarlardı. Genelde Ermeni lobisi ile birlikte hareket ederlerdi. Özetlersek, Türkiye söz konusu olduğunda övgü ve eleştirinin at başı gittiği bir ortamdı Kongre. Neyse ki, o zamanlar Türkiye’nin yanında duran Musevi lobisi her seferinde ağırlığını koyar ve bu olumsuzlukları bir ölçüde dengelerdi.
Sonuçta, ABD Kongresi’nde izlediğim her toplantıdan eve biraz karışık duygularla dönerdim.
***