Yazının başında hemen uyarıyorum.
Bugünkü yazım, her zamanki üslubumla olgular üzerinden kaleme alınmış bir metin değil.
Ukrayna konusunda sıkça duyduğumuz, kamuoyunun belli kesimlerinde de rağbet gören bazı anlatılara itibar etmemiz halinde, Rusya lideri Vladimir Putin’in Ukrayna’da Batı tarafından oyuna getirilmiş bir devlet adamı olduğunu kabullenmemiz gerekiyor.
Hemen baştan belirteyim. Ben böyle düşünmüyorum ve kendisinin
Ukrayna’da izlediği savaş stratejisindeki her adımını çok uzun bir
zamandır planlayarak, ölçerek, biçerek attığına inanıyorum.
Onu,
sivil-asker binlerce insanın ölümüne yol açan, egemen bir ülkeye
tecavüz eden bir işgalci olarak görüyorum.
Ama bir an için Putin’in Amerika ve NATO tarafından oyuna getirilecek kadar saf biri olduğunu kabullenseydim, kendimi olgulara bağlı hissetmeden kaleme alacağım yazım şöyle bir seyir izleyebilirdi:
Doğrusu eskiden beri kendisinin özellikle KGB geçmişine, hatta teşkilatta alt kademe görevlerden başlayıp en tepe noktasına kadar yükselmesine bakarak, kolay kolay kül yutmayacak biri olduğunu hep düşünmüştüm Vladimir Putin’in.
Bu kadar tecrübe sahibi, attığı her adımın siz deyin beş, ben diyeyim on hamle sonrasını bile hesaplayabilen bir istihbaratçının, karşı tarafın onu köşeye sıkıştırmak, bütün dünyanın gözü önünde zayıf duruma düşürmek için hazırladığı ince planı çok iyi okuyacağına, güçlü sezgileriyle daha ilk anda hemen teşhisi koyacağına inanıyordum.