Önünde uzanan uçsuz bucaksız düzlüğe, tepelere, gökyüzüne ve kuşlara doğru iki elini kaldırıyor orkestra şefi.
Arkadan baktığımız için kendisinin yüzünü görmüyoruz. Buna karşılık hareketinden ve giydiği siyah frakın kuyruklarından onun şef olduğunu anlıyoruz.
Büyük bir senfoni orkestrasını yönetircesine karşısındaki doğanın bütün seslerine dokunuyor elleriyle. Bu, en görkemli orkestradır ve şefin idaresinde doğanın en yüksek ses uyumunu yakalamıştır o an.
Bu sırada orkestra şefinin görüntüsünün, aynı uzunlukta hemen arkasındaki denize, suya yansımakta olduğunu da fark ederiz. Ancak bu yansımada orkestrayı yöneten elleri, kolları bu kez bir kuşun beyaz kanatlarına dönüşmüştür.
İşte o kusursuz armoninin titreşimiyle birlikte, orkestra şefinin yerden kopup gökyüzünün maviliğine doğru süzülebilmesinin önünde artık hiçbir engel kalmamıştır.
O an gökyüzü, insan, kuşlar, tepeler, okyanuslar, daha doğrusu doğanın içindeki her şeyin içi içe geçmesiyle oluşan en mükemmel senfonin melodisi, gezegenimizden yükseklere, kainata doğru yükselmeye de başlamıştır.
*
Dünya çapında bir çizerimiz olan Selçuk Demirel’in İstanbul’da geçen hafta açılan “Yerle Gök Arasında Selçuk Demirel” başlıklı sergisinde bizi karşılayan en çarpıcı eserlerden biri “Harmonie”, yani “Armoni” isimli bu çalışması.
Ancak serginin bütününe hakim olan havaya baktığımızda, Armoni’nin aslında bize bir kontrastı vurguladığını anlarız. Çünkü sergide yer alan eserlerin büyük bir bölümü, insanoğlunun yaşadığımız gezegen üzerinde yaptığı tahribatı, daha doğrusu bu muhteşem armoniyi nasıl katlettiğini anlatmaktadır.